9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
661
Okunma

Telefonum çaldı. Ben de kaydı olmayan bir numara. Açıp açmamakta kararsızım. Telefonla bir sürü dolandırıcılık yapılıyormuş. Duyuyorum, okuyorum. Israrla çalmaya devam ediyor. Açtım.
“Efendim.”
“Bedri Tokul’la mı görüşüyorum.”
“Evet benim.”
“Nasılsın Bedri?”
“İyiyim teşekkür ederim. Affedersiniz ben sizi çıkaramadım.”
“Benim ben…”
“Vay… Demek sen bensin. Senin ben olduğunu nasıl da bilemedim. Demek sen bensin. Bende benim.”
Demedim tabii. Bu tip konuşmalara sık sık şahit olurum. Ne kadar sinirlensem de bir hata yapmamak için sabrederim.
“ Ben derken…”
“ Fikret… Fikret Tekten. Devre arkadaşın. Vay be ne çabuk unuttun beni?”
2022-1966= 56. Fikret’e göre 56 yıl çabuk oluyormuş demek ki!
1966 yılında askeri okulda iken Fikret iyi bir arkadaşımdı. Hafta sonu izinlerinde genelde onunla çıkardım çarşıya. Kafalarımız tutar, iyi anlaşırdık.
Yıllar sonra beni aramasına sevindim tabii.
“Vayy… Devrem ne iyi ettin de aradın. Nereden buldun telefonumu?”
“ Adem Şeker’den aldım. Onunla sık sık görüşüyoruz. Bir konuşmamızda söz senden açıldı. İstedim telefonunu. Nasılsın iyi misin?”
“Çok iyiyim, sen nasılsın?”
Sohbetimiz uzadı. Okul yıllarımızdan, devre arkadaşlarımızdan bahsettik. Kimisi ölmüş kimisi zengin olmuştu. Bir birimizden arkadaşlarımızın telefon numaralarını aldık, telefon numaraları verdik.
Aklıma bir hinlik geldi. Fikret’i okul yıllarına götürmek istedim. Uzun uzun güldükten sonra;
“ Fikret havalar da soğudu. Geçen yaz çarşıya indiğimde karnım acıkmıştı. Ekmek arası köfte aldım. İştahla yedim. Ama bu seferde canım bir şeyler içmek istedi. Girdim bir dükkâna…”
Sözümü kesti Fikret. O da uzun uzun güldü.
“Tamam, yıllar sonra itiraf ediyorum. O gün sen haklıydın. Eğer sana ”haklısın” deseydim. Bilirim huyunu beni bütün okula reklam ederdin. Ne bileyim kardeşim onun büyük şehirlerdeki adı öyledir sanmıştım. Bak aradan yıllar geçti unutmamışsın. Yaşlarımız 70 i aştı hala muzipliğin üzerinde.”
Olan neydi?
O yıllarda bir hafta sonu çarşı iznindeyiz. Fikret’le beraberiz yine. Hava sıcak. Alışık olduğumuz köfteciden ekmek arası köftemizi aldık, iştahla yedik. Biz askeri öğrencilerin değişmez menüsüydü ekmek arası köfte. Hem yemeği ucuza getiriyor, hem de değişiklik oluyordu. Fikret:
“Gel şuradan soğuk bir şeyler içelim. Yüreğimiz toftasın. Ben ısmarlıyorum.”
Tabelasında… MANDIRASI Yazan dükkâna girdik. Fikret:
“Bize iki mandıra soğuk olsun.”
Satıcı önce şaşırdı, sonra bir kahkaha attı:
“Hemmen veriyorum gençler. Bizim mandıramız hem soğuk, hem de koyudur.”
İçtik ayranlarımızı. Satıcı bizden çok az bir para aldı. Dışarı çıktığımızda ben:
“ Fikret mandıra da nereden çıktı? Ayran deseydin ya?
“Mahsus öyle dedim. Şaka yaptım yani. Ama satıcıda cinmiş doğrusu. Şakayı anladı da nasıl da güldü görmedin mi? “
Adım gibi emindim. Fikret ayranın büyük şehirlerdeki adını MANDIRA olarak biliyordu.
Üstelemedim. Sonra da unutuldu gitti.
Evet Fikret.
O yıllarda da bütün arkadaşlara anlatırdım. Ama ayranı sen ısmarlamıştın. Anlatmam doğru olmazdı.
Bu olayı anlatamamak yüreğime dert olmuştu.
Tamam, okuldaki arkadaşlar bunu bilmiyordu. Ama şimdi bütün Türkiye biliyor.
Ohh be… Rahatladım
İyi MANDIRALAR Fikret.
Canım kardeşim…