7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
656
Okunma

Otobüs terminalindeyim. Bardakta mısır satışı yapılan arabanın yanındaki banka oturuyor, Antalya’daki kızımın yanından gelecek eşimi bekliyorum.
Otobüsler gidiyor, geliyor. Hepsi de yeni ve konforlu. Kaptanlar kravatlı, rugan ayakkabılı.
Öğrencilik yıllarımdaki yolculuklarımı hatırladım. En çokta Ankara Mamak’taki Otobüs garajını. Neydi o günler? Garajdan içeri girenlerin elindeki tahta bavulu kapanlar. Amasya’ya gitmesi gereken bir yolcuyu zorla Ardahan otobüsüne tıkanlar. Bağıranlar…
Evet, her şey yenilenmiş, güzelleşmiş. Ama bu bağırarak yolcu bulma çığırtkanlığı hala devam ediyor.
“Haydii hemen İzmir İzmir… Şimdi kalkıyor Antalya Antalya… Ankara var mı Ankara?”
Bir koşuşturma, bir telaş…
Beklediğim otobüs gecikti. Meraktayım.
Isparta aynı zamanda bir öğrenci kenti. Üniversite öğrencisi olabileceğini tahmin ettiğim genç bir kız mısır satıcısına yaklaştı:
“ Abi kredi kartıyla satış yapıyor musunuz?”
“Yok, kardeşim öyle bir uygulamamız yok .”
Genç kız uzaklaşıyordu, yerimden kalktım.
“Kızım izin verirsen ben size ısmarlayayım. “
Yüzü kızardı, utandı.
“Yok, amca, ne gereği var teşekkür ederim. Sağ olun.”
“Eğer bana ikram zevki verirseniz, asıl ben size teşekkür edeceğim.
Gülümsedi.
“Amca siz ne güzel konuşuyorsunuz.”
“Ohooo… Bir bilsen iyi de bir yazarımdır ben. Gir bak Edebiyat Defterine. Orada çok güzel yazılarım şiirlerim vardır benim.”
Dedim mi? Demedim tabii. Şakanın ne zamanı, ne de yeriydi! Mısır satıcısına döndüm.
“Ver ustam kızımın mısırını.”
Genç kız defalarca teşekkür etti. Mısırını alıp uzaklaştı. Daha sonra gelen otobüsüne binerken gülümseyerek el salladı bana. Mısır satıcısı:
“Abi borcun on beş lira. Şimdi sen bana para vereceksin ben mutlu olacağım. O kız mısır yedi mutlu oldu. Sen ufakta olsa bir iyilik yaptın, sen de mutlusun. Bu tip olaylarla çok karşılaştığımız oluyor. İlk zamanlarda çok bedava mısır verdiğim oldu. Sonraları vaz geçtim. Sonra ben imaret değilim ki, bu mısırın kilosu seksen beş lira. Benim de evime ekmek götürmem lazım
Beklediğim otobüs gelmişti. Eşimin valizini alıp taksilere yöneldim.
“Yürüyerek giderdik. Ne lüzum var taksiye”
“Senin yorulmana gönlüm razı olmaz.”
Gülümsedi.
“İyi ya sağ ol. Allah razı olsun.”
Eve geldiğimizde eşim:
“Sen de bu gün bir hal var. Çok neşelisin. Bu benim gelmiş olmamdan mı kaynaklanıyor yoksa?”
“O da var tabii. Ama bu gün çok güzel şeyler oldu.”
Anlattım.
“Çok iyi etmişsin. Bilirim koca yüreğini. Benim de sana güzel bir haberim var. Alper(oğlumun oğlu)
Kalan son dersini de vermiş. O şimdi inşaat mühendisi. Annesi, babası çok sevindiler. Ben de çok sevindim tabi. Biliyorum sen de sevineceksin.”
“ Tabii sevindim. Sevinmez miyim? İnşallah sokaklarda gezen işsiz gençlerden olmaz oğlumuz.”
“Kara gün kararıp gitmez. Torunumuz diplomasını aldı ya, gün ola devran döne. Bir gün o da iş sahibi olur.”
“Peki, niye önce sana verildi bu haber?”
“Mutluluğumuzu benim paylaşmamı, bu güzel haberi dedesine benim vermemi istediler”
Şimdi düşünüyorum da bir bardak mısırın bunda bir etkisi var mı acaba? Yok, gibi görünüyor değil mi?
Belki de vardır.
Kim bilir!