3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
731
Okunma
Biz fırtınanın yetimleri güzel havada nerede saklanabiliriz ki?
"Uzun süredir birinin varlığına ihtiyaç duymuyorum.
Emin misiniz Saim?"
Saim, altı ay önce taşındığı yeni evinde eski pencerenin ahşap çerçevesinin içine hapsolmuş görüntüsünden azad olmuş, pek sevgili karısı Nadide’nin dışarıya bakmasını uygun gördüğü plastik çerçeveli pencerenin içinde uyumluca görünüyordu. Karısını en son ne zaman öptüğünü anımsamaya çalışırken aklına başka başka şeyler geldi, manzara kıraç bir tepe ve ona yumuşakça geçiş yapan eğimli yamaçlarıydı. İş makinaları, küçük tepeyi haftalardır olanca güçleriyle parçalayıp ufalarken o da tıpkı yenik düşeceğini anlayan genç bir asker gibi geleceğinden mahrum edenlerin suratına son kumlarını firlatıyordu. Şehirler, gebelik ihtimali olan her toprak parçasını kapalı kapılar ardında yapılan konuşmalarda ele geçirme planları yapar, çünkü doğa anayla her bilgiyi paylaşmak iyi sonuçlar doğurmaz, böylece biri iki cinsiyetli davranıyor görünen iki dişinin çarpışmasına kadar kurgu yerine oturur ve ardından deprem başlar.
Saim, her zamanki gibi kahvaltısını yapmadan bilgisayarının başına oturdu. Haberler ve bir film tavsiyesi dışında pek bir şey okumadı. Nadide kahvaltı için birazdan seslenecekti.
Bir otobüs yolculuğu zamanın çöplerini camdan vidanjörünün sesiyle dinleyeni sağır edene dek içine çekerken, bir an huzur bulutunun içine sokmayı marifet sayar. Aynı hızla iş makinasının sesine yaklaştıran huzursuz kasabaların dile gelse ben ölüyüm galiba diyeceği manzarası izlencenin devamının parçasıdır.
Saim"e kollarını değişik açılar ve karşılaşmalarla uzatmış dallar çok ürkütücü göründü. Pencereye tekrar geldiğini eski bir tarla üzerine kondurulmus sitenin etrafında kalan birkaç eski yabanıl parçadan biri olan ağacı gördüğünde anladı. Kış, hakikat yolcularına pastasından pay vermek yerine iştah kaçıran bir nedeni düz bir tehditle vurguluyordu. Donmuş toprak neden var olan her şeyi hareketsiz kılmamıştı? Bununla ilgisi olmayan biri soruyu daha düşündü sonra soru sırtını okşuyor sandı ve bırakması gerektiğini anladı.
Bilgisayarın başına oturup iki otobüs bileti satın aldı. Memleketi yeteri kadar vardı, karısı yeteri kadar üzgündü, yol boyunca ağaçları alnı pencereye çarpana dek düşünecekti.
Evelyn Waugh