6
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
1759
Okunma

Oysa ben diye başlamalıydım bütün hikâyelere diye geçirdim içimden…
Elimden kalemi bıraktım, düşündüm hiç bir insanı kendisine ait dostluğunda bu denli birbirine olan menfaatsiz sevgisine tanıklık etmemiştim...
Bu dünyada varlık içinde yoksulluktan bahsedip sürekli şikâyet eden güruhla, hatta kimisi aşktan intihara doğru hayatını bırakıp köprülerden, çatılardan, hayatına kastederek firar ettiğini görmek, benim insanlara olan duvarlarımı giderek sütunlara çevirdiğini fark ediyorum...
Yalnızlaşıyoruz diyoruz yaa… Durup dururken değil. Bu isyankâr, asi ve doyumsuz tutumumuz dilimizi kaplayan zehirli mikropları yıkadığımız gün, birbirimizin ideolojilerine fikirlerine hoşgörüyle sohbet etmeyi öğrendiğimiz gün yalnızlıklardan, ayrıştırmalardan kurtulacağız.
Sabah. Ayazağa’nın yolları iş güzergâhım. Her sabah yol kenarının üzerinde biri yaşlı ikisi genç köpeklerle selamlaşır, konuşur, onların birbirleriyle olan içtenliğine bakar bakar, sonra da gülümseyerek kendi kendime mutlu olurdum.
Pozitif enerjinin saklanması imkânsız, tepelerden aşağıya gökyüzünün ışığı ormanın içine süzerken, onları seyre dalar, oynayışlarına bakardım. Patileriyle işveli, nazlı, endamlarını ortaya koyarak birbirlerine sarılışlarına hayrân olmamak mümkün değildi.
Kış aylarında ise insanın olmadığı iki kilometrelik yolumun tenhalığında, ıssızlık korkularımın dünyasına girerek bana yârenlik, cesaretimin öncülüğünde arkadaşlık ederlerdi.
Belediyenin, ya da gönüllü insanların getirdiği yemekleri bölüşerek karınlarını doyururlardı. Hiç biri diğerinin önündekine saldırmaz hatta birbirlerine ağızlarıyla mamasını sürterek ikram ederlerdi.
Aradan yıllar geçtikçe yaşlı köpeğin artık yürümekte zorlandığını görüyordum. Genç köpekler bir an olsun yaşlı köpeği yanından uzaklaşmıyorlar. Yaşlı köpeğin adımlarına adımlarını uydurarak hareket ediyorlardı. Gruptan yorulup ayrıldığında, genç köpekler tarafında dolanıp durarak ebedî bekçilik görevleri üzerine düşen dostluktan kaçmadan, uzaklaşmadan, söylenmeden, gösteriş yapmadan, usul ve sessizce sabırla ayağa kalmasını beklerlerdi.
O sabah...
Ayazağa’nın yolları mutluluk güzergâhımdı yine. Güneş önümden doğarken ben doğanın uyanışını seyrederek yolumu gözetleyen üç arkadaşı gözlerimle arıyorum.
Yoklar, kalbimin heyecanı kayboldu birden. Gözlerim hızla sağa, sola, dört bir etrafa istila edercesine bakarken neredeler merakımı telaffuzunu yazıyla anlatmam mümkün değildi. Bakışlarım adeta üç arkadaşı görmek için yalvarıyordu..
Bir hafta sonra, güneş ormana olanca parlaklığıyla doğarken iki genç köpeği gördüm derin iç çekişleriyle ağlıyorlardı.
Arabadan indim yanlarına doğru gittim. Ve ben annem, babamdan sonra uzun zamandan beri ilk kez sancıyla ağlıyordum.
Hayatımın en zor sürecini yaşadığım bügünlere denk gelen bu durum, bana ’’silkelen’’ dercesine verdiği ders çok derin.
Evet, senden sonra tuttuğum bütün ağlayışlarımı, bastırdığım haykırışlarımı, üzüntülerimi salıverircesine ve yeniden uyanırcasına, sarsıla sarsıla, kirpiğimin ucundan kopup gelen yanmalarla sen olamadan seninle deneyimlemiştim.
Bugün kalbimi uyandıran en güzel sırrım, ailemin etrafımda dolanan kirlenmeden kalan bakir sevgisi olduğunu anladım…
Sevmek, sağ omuzumun üzerine deniz gibi dalgalanıyor.
Sevmek, yasakların, engellerin olmadığı fotoğraf makinesi. Kadrajına neyi yüklersen aynasında suretini görürsün
Sevin...Sevilin.
Sevmek göl gibi akar akar akar...
Ümmühan YILDIZ