Sana doğru yürürken hatalarım, korkularım, endişelerim benimle birlikte hareket etmekte. Durmadan yürüyor, yürüyorum… Dün gece sözcüklerimin üzerine ufak tefek sevgiler yükledim. Birlikte Bursa’da beyaz çitlerin arasına ekeceğimiz hanımeli sarmaşığına hayaller kurdum. Terasımızdan sana seslenerek kahvaltı masasına taze domates, salatalık al gel çayı demledim. Ruhum şarkı söylediğimde bana kulak verip dinlerdi. Şimdi acıyla kendimi bıraktım kaderin boşluğuna. Kırılmış tatlıdan da öte sözlerim, dağılmış düne ait sarhoş heyecanım. Olmadı, doğrulmadı hasretle bakan gözlerinde gözlerim. Öylece soğuk duvarlara düşen gölgem ve zihnim dilsiz kaldı. Sustum dudağımdan kanayan yarayı emerek. Kendime “Kimsin sen?” diye soruşumda, Omuzlarım çöker, yıkıntılarımdan dökülen taş tökezlenip oturur yüreğime. İçinde olduğum bu hayatın neşesi gönlüme mutluluk meleğini düşürürdü. Bülbül olurdum dost sohbetlerinde. İnsanlar dayanamaz bütün hayatlarını dökerdi ortaya. Mütevazi yanımla kazancımın her kuruşunu paylaşarak, bölüşerek, düşenin elinden tuttuğum minik öğrencilerimle gurur duyardım. Yukarıya doğru başımı kaldırıp ellerimi açar, bana böylesi bir nimet verdiğin için ’’sana sonsuz hamd-u senalar olsun’’ derdim. Ya şimdi, Sözlerimin derinliği neden sessizdir? Gömelim ezen çarkın girdabına belki bir gün açar dinlersin… Bu sabah kurşuni renklere sahiplik eden gökte ahenksizce dolanan titrek kanatlı kuşlarla konuştum. Çığlık çığlığaydı hepsi. Sordum onlara ’’konuştuğunuz kim, ben kimim ?’’ Açıklayamadığım gerçek hayata ikili başlansa da yaşayan tek kişiydi ve her şey sende gizliydi aslında... |