11
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1652
Okunma

Canım kardeşim, güçlü kalem Suat ZOBU yakın geçmişte çok güzel bir yazı yazdı. Eski köy yaşantısından bahsetti. Yalın, içten gerçekçi bir yazıydı. Bazıları fark etmese de, fark edenler, beğenenler, duygulananlar oldu. Anlamlı yorumlarıyla sahip çıktılar yazılanlara.
“Köylü milletin efendisidir” sözü boş bir söz değildir. Nasırlı eller vardır bu sözde. Alın teri vardır.
Emek vardır. Üretim vardır. Çile vardır. Unutulmuşluk vardır. En çokta köy kadınlarının gözyaşları vardır. Buğday tarlalarında yığın diplerinde kundaklanmış ağlayan bebelerin sesi vardır.
Köy kadınları; tarlada ırgattır, tandırda fırıncı, yuvarlak tahta sofrasında aşçı, kocalarına hizmetçidir.
Ahırdaki ineğe, kümesteki tavuğa bakmak ta onun görevidir.
Azarlanırlar, hor görülürler, bazen dayakta yerler. Susarlar karşı çıkmazlar. Kabullenir “Buna da şükür” derler. Süs bilmez, söz bilmezler. Onların makyaj malzemesi sadece harman tozudur. En yaşlısından en gencine kadar hepsinin ellerinden öpüyorum. Suat kardeşimin o yazısı beni de aldı o günlere, götürdü:
Güneş çoktan gözlerini yummuş, karlı gece nöbeti devralmıştır. Köyün tek kahvesini tavandaki kirişte asılı –löküs- lambası aydınlatmaktadır. Kahvede toplanan köyün erkekleri, geçen yılın
-Harman veresiye- borçlarını kahveciye ödemişler, yeniden borç yazdırıp çay içmiş, oynanmaktan yıpranmış iskambil kâğıtlarıyla pişpirik oynamışlar evlerine gitmişlerdir.
Kahveci köşedeki bir ayağı kısa, devamlı sallanan tahta masada oturan, hararetli hararetli konuşan üç kişiye dönerek:
“Kalkın artık. Kapatacağım. Gidin evlerinize”
Kalkarlar.
Ali, Mehmet, Cemal. Cemal en küçükleri, hem de en kurnazları:
“Tamam değil mi? Sözümüz söz. Bu gece karıları deneyeceğiz.”
Sorar gözlerle bakarlar yüzüne.
“Yani demem o ki. Sırayla gideceğiz evlere. –Kalk karı bize semaver yak- diyeceğiz. Sonra da nasıl davrandıklarına bakıp onlara not vereceğiz.”
Diğerleri:
“Tamam, kabul.” Derler.
Cemal’in teklifi uygulanmaya konulur. Gidilecek ilk ev Cemal’in evidir.
“Kalk kız bize semaver yak.”
Cemal’in karısı gün boyu kış, soğuk dememiş köy meydanındaki çeşmeden omuzlukla su taşımış, sobaya attığı tezeklerin sıcağında üç çocuğunu yıkamıştır. Yorgundur, uykuludur.
“Essah mı diyon Cemal? Kayvede çay içmediniz mi?”
Cemal bozulmuş, karısı arkadaşlarına mahcup etmiştir onu.
“Kalkın şimdi de öteki evlere gidiyoz.”
Mehmet’in evi. Aynı istek. Karısı:
“Bismillahirahmanırahim. Ben de rüya görüyormuşum. Şimdi hemen, pekmezde çıkarırım acıkmışsınızdır.”
Getirir semaveri çırayı tutuşturur, semaverin ateşliğine atacakken:
“Tamam, tamam gerek kalmadı.”
Gelirler Ali’nin evine, Ali’nin karısı en yaşlılarıdır. Hani biraz da ağırcanlıdır. Cemal arkadaşının karısını konuşturmak için:
“Amann gadinge bizimki de iş mi şimdi? Gecenin bu saatinde çay mı olur? Değil mi?”
Hiç konuşmaz semaveri getirir ortaya.
“Tamam, tamam “deyip, çıkarlar. Karar:
Cemal’in karısına iyi bir dayak.
Mehmet’in karısına “Aferin.”
Ali’nin karısına üç tokat.
Ertesi gün karar uygulanır. Cemal nasıl vurduysa karısının kolunu kırar.
Ali:
“Gel kız buraya.” Der Üç tokat vurur.
“Ne yaptım şimdi ben herif?”
“Öyle icap etti.”
Mehmet mi? Aferin demez. Ya şirnerse diye…