13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1396
Okunma

Ölene üzülür, doğana seviniriz. Ölümün acısı şiddetli olur. Kısa sürer. Doğanların sevinci alır götürür acıyı. Her ölümün bahanesi vardır. Kaza der gelir, kavga der gelir,sigara der gelir, hastalık der gelir, yaşlılık der gelir. Bahanesiz gelmez ölüm. Plan yüksek yerdendir. Aklımızın erdiği ve en anlamlı bulduğumuz da,
Yaşlılıktır.
“Evladım taze fidanlar yetişin diye eski dalları keserler.”
Demiştir babalarımız. İnanırız…
Hastaneler yolumuz, ilaçlar dermanımız, bakanlar şükrümüz olur. Bakarız bize bakanların gözüne!
“Ölmeyeceğim değil mi?
Oysa ölünür işte…
“Vakit tamam” der gelir emanetini almaya.
“Hepsi bu kadar mıydı sanki” denilse de,
“Gidiyorum ben. Hoşça kalın.”
Diyemeden, gidilir.
Yatırırlar musalla taşına. Cahit Sıtkı’nın dediği gibi bir namazlık saltanat olur.
Hoca;
Helallik alır saf tutanlardan. Götürür bırakırlar kara toprağa
Acıyan yer ayrıdır, acıkan yer ayrı. Komşular yemek getirir. Yenilir. Dünya dönüyor, hayat devam ediyordur.
İlk borçlar gelir akıllarına geride kalanların. Borcu yoksa sevinilir. Sonra bıraktıklarındadır akılları.
Kavgalar olur. Demez kimse kardeşimdir karşımdaki. Acildir ihtiyaçları. Satılmalıdır.
Unutulmuştur rahmetli…
Doğan büyür, büyüyen yaşlanır, yaşlanan ölür. Devam eder bu döngü.
Gün olur sıra kalanlara gelir. Herkes kendi yerine ölür…
Eyy… Ölüm sen geldiğinde ben gitmiş olacağım.
Korkmuyorum senden.
Geleceksin biliyorum. Bekliyorum.
Gelmeden önce haber ver.
Yapacaklarım var daha.
Ben yaşamayı seviyorum.