19
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
1858
Okunma


Kasabanın ortasında kurulmuş darağacı tüm dehşetiyle kurbanını bekliyordu. Ellerim arkamdan bağlanmış itile kakıla yağlı ilmeğe doru hızla yaklaşıyorum. Mehmet’in son anlarında neler hissettiğini hiç öğrenemedim. Mesela beni düşünmüş müydü?Bir sevmek yüzünden ölüme yürümenin ne kadar aptalca olduğu fikrini bir kenara atıp beni,beni,bizi düşünmüş müydü Mehmet?
- Öldürün bu kahpeyi, kasabanın namusunu ayaklar altına alan bu sürtüğü sallandırın.
- Bana verin onu! Ellerimle yolayım günaha davet eden o simsiyah saçlarını. Sonra o şehvet saçan güzel gözlerini oyayım tırnaklarımla.
Toplanan kalabalık için benim az sonra asılacak olmam yeterli değil. Onlar bedenimdeki her bir parçayı elleri ile söküp almak istiyorlar. Bunca öfke ve kin için ne yapmıştım ben? Yüzüme taş,elma, domates fırlatıyorlar,aralarında olduğum askerlere rağmen bir yolunu bulunca saçlarımı koparıp bedenime darbeler indiriyorlar. Bir adamı sevmenin bir bedeli olması, hem de böyle bir bedeli olması çok acımasızca. Yok! Bu düpedüz saçmalık.
Bir çılgınlığın uzağından, hayalet olmuş, dolanıyordu aklım. Dünya dev bir zebani gibi cezalandırıyor hepimizi ve arayıp durduğumuz cehennem içimizden eritip duruyor ruhumuzu. Bir mum gibi eridikçe damla damla yayılan ruhlarımız, pelte gibi şeklini kaybederek uzayıp gidiyor. Her biri diğerinin üzerini örterek aşınmış temellerimizi örtüyor.
Sakince adımlıyorum sonumu .Sessizliğimin derinliğinden taş kesmiş bir trans, sağırlığına inat, en keskin bakışıyla delip geçti duvarlarını kalabalığın. Hüzün dolu bir patırtı ile indi tuğlalar ve toz bulutunun içinde yine aynı bakış.Görebildiği ne varsa yıkıyor bir bir.Ta ki Mehmet sislerin arasından görününceye dek uzadı bakışlarım. Gözlerimizle seviyoruz birbirimizi bunca karmaşa arasında. Yüzümden yayılan tebessüm daha çok kışkırttı çirkef insan yığınını. Ama artık hiçbir darbeyi hissetmiyorum. Mehmet beni bekliyor…
Aklımın en derininde oluşan kavrayış kalabalığı alıp götürdü görüşümden. Mehmet! Her bir dokunuşun tüm bunlara değdiğini mi soruyorsun karşıma dikilmiş? Evet! İki inci tanesinin bir kabuğu paylaşması kadar olanaksız bir ev arayışıydı ruhlarımızın yolculuğu. Aynı zorlukla oluşan her bir yağmur tanesinin tenimizi ıslattığı o gün olanlar bize bahşedilmiş bir cennet yolculuğu idi. Şimdi karnımda gizlenen bir kum tanesi var ve benim bir istiridye olduğumdan onların haberi yok. Senden bir parça ile yürüyorum son adımlarımı. İnci tanemizi onların eline bırakıp gidecekkadar delirmedim, merak etme.
Biz her şeyi geride bırakıp gidiyorken, bir anıda gece, lacivert giysisini giymiş, derin dekoltesinden gösteriyordu yıldızlarını. Siyah gölgeden saçlarını savurmuştu sokaklara, topukların sesleri tarafından çiğnensin diye.Buna engel olamadığımız için mi saçlarımın her bir teli onların elinde? Biz gerçek bir aşka muhtaç çaresizlerden başka bir şey değildik. Onların kurallarına uymak bile istemiştik üstelik. Evlenmesek bile bir olmuş yüreklerimize bir isim vermelerine izin verecektik. Gecenin siyah saçlarını güneşin koynundan neden alıyorlar? Gece ve gündüz kadar ayrı olabiliriz. Ama yine gece ve gündüz kadar birbirimize mecbur olduğumuzu göremediler. Biz, dinlerin dışında bir güne uyanıyorduk. Biz, onların bakamadığı bir gün doğumuyduk. Tam gece ve gündüzün öpüştüğü andık biz.
Yüzlerin her birinden fışkıran öfke ve nefretin soğuk nefesi yüreğimi buz kesti. Kanım damarlarımdan çekilmiş, tenim hissini kaybetti artık. Kana acıkmış,şiddete doyamamış bu insan kalabalığı benim kadar zararsız, sıradan bir varlığı yok etmek için derin bir susuzluk çekiyor. Bir an için onlara karşı aynı nefreti hissettim. O an kendimden utandım. Değdikleri her şeyi kendilerine benzetiyorlar.’’ İçime ektiğiniz nefret tohumundan sizler sorumlusun’’ dedim sessizce. Başımı kaldırınca yerden bir an içlerinden biri ile göz göze geldim.’’Ben gölgelerinizle konuşuyorum siz bilmezken,’’ dedim bakışlarımla ona. An da burnumu yakan koku çok tanıdık. Bakışlarımın buluştuğu tüccar,sinsice gülümseyerek bir balta gibi kesti sözcüklerimi. Aç gözlülüğün kokusunu neden sadece ben duyuyorum? Bir ceset kokusu kadar keskin bir şekilde öylece,havada asılı duruyor oysa. Ona istediğini vermediğimden beri tüm kasabalıyı bana düşman etmesi yetmemişti ona. Dokunamadığı bedenimin işkence çekerek ölmesini istiyor. Onlar her zaman kazanır!
Sadece birkaç adım kalmışken dar ağacının merdivenlerine, ruhum hava kadar şeffaf,bedenim toprak kadar ağır. Yüreğim onlarca tedirginlik yığıyor boşluğuma. Merdivenin başında duran Belediye Başkanının yüzüne takındığı ifade çok komik. İçi bomboş olan bu adamın takındığı bu ifade onun çok bilgili ve önemli biri olduğunu sanmanıza yol açıyor. Oysa biraz konuşunca size böyle bir ifade ile bir yanılsama sunduğunu anlıyorsunuz. Defalarca kez onu halkı bu şekilde dolandırmaması konusunda uyarmıştım. Bu çevremde toplanan halkın demokrasi adı altında soyulup,tüm haklarına tecavüz edilmemesi için ciddi savaşlar vermiştim. Şimdi aynı halk, ona alkış tutarken beni asmak için büyük bir arzu duyuyorlar.Yanından geçip merdivenleri çıkarken durdum.
- Yalan ve hile kadar bir insanı ölümlü yapan bir şey yoktur sayın Başkan. Sizin gibi yaşamak ağız dolusu kurtçuk yemek kadar tiksindirici olsa da açlığınıza dayanamayıp onu çiğnemeye devam ediyorsunuz. Ben ise ölümsüzüm!
- Götürün şu pisliği gözümün önünden. Hadi! Asker ne duruyorsun, çıkar şunu merdivenlerden.
Askerlerin canımı yakarak, zorlayarak çıkardığı dört basamak boyunca gözümü bir insanlık suçu olan başkandan hiç ayırmadım. Ben ölecektim ama onun yüzüne kilitlediğim bakışlarım onu her aynaya baktığında yeniden karşılayacaktı. Yine de, onlar her zaman kazanır!
Bulunduğum yükseklikten kasabanın çıkışındaki manzarayı görebiliyorum. Son bir kez bu güzelliği içime doldurmak için bakabildiğim kadar çok ayrıntıyı görmeye çalıştım. Ruhumun gölgesini,tek bir yaprağı bile incitmeden güçlükle ve yavaşça sürükledim dağların tepesine. İşte dağların krallığı! Bitki örtüsü selam duruyordu, başı dumanlı,en yüce olanına.
Yemyeşil bu doğanın koynuna sonsuza dek gömülmek belki de o kadar kötü bir şey değildir. Güneş öyle yakıyor ki terleyen kara hemen yanındaki denizden bir yudum su dileniyor gibi. Deniz ve doğanın buluştuğu o keskin çizgi tıpkı Mehmet ve benim gibi kavuşmakla kavuşamamak arasında öylece duruyor. Tekneler ve kıyı, önümde öykü karakterleri gibi duruyor. Huzursuz, kasvetli, davetkar, dilsiz, asık suratlı ve isyankarlar. Gel de bizi keşfet yeniden diyorlar. Burnumdan ciğerlerime dolan tuz ve yosun kokusu içimde oynaşan kum tanesini öpüyor. An, beni artık doğanın ve denizin kollarına götürmüştü nasılsa. Ne olacaksa olsun bedenime,ben artık aranızda değilim.
Karşı ki yamaçta bir yara izi gibi duran yanık alan canımı yakınca ayıldım düşümden. ‘’Evimi bile yakmışlar,’’ dedim yine sessizce. Demek ki nehrin bunca uykusuz görünmesi bu yüzden. Uykusuz ve yorgun bir şarkı çalıyor süzüldükçe denize doğru. Gözlerimden akan yaşları Mehmet’in gölgeden elleri sildi. Gülümsüyor bana!
Onlar boynuma ilmeği takmaya hazırlanırken bir fırtına çıktı aniden. Tüm kalabalık şaşkın… Fırtına büyük bir hızla denizden karaya doğru ilerliyor. Dalgalar azgın birer köpek gibi ardı arkasına karayı ısırıyor. Kıyı şefkatli bir anne gibi kollarını azgın dalgalara açmış olsa da tıpkı buradaki kalabalık gibi öfkeli dalgalar an ben an büyüyüp devleşiyorlar. Doğa bunca haksızlık karşısında uykusundan uyandı. Kendisini rahatsız edenleri artık başından savıyor. Fırtına koca ağzını açmış bir dinazor gibi saldırıyor toprağa. İçinde bulunduğumuz sahil kasabası artık doğanın nefreti karşısında çaresizce aman diliyor,doğa ona hiç aldırmıyor.
Deprem ve fırtına el ele vermiş öfke kusuyor üzerimize. Halk sağa sola kaçışsa da beni bırakmıyor.’’Bu kadın bir büyücü.Bize bir felaket gönderdi. Bunun yüzünden hepimiz helak olacağız. Bir an önce asın bu cadıyı!’’ demekten vaz geçmiyor.Ben ölürsem felaket son bulacak sanıyorlar. Cellad çaresiz, ayakta zor durmasına rağmen boynuma ipi geçirdiği şu anda artık dalgalar bulunduğumuz yere kadar geldi ve görünen o ki bugün ölecek olan sadece ben değilim. Boynumda bir ip, ellerim bağlı halde sulara gömüldüm.
Mehmet’in suyun içinde, balıkların arasında yürüdüğü yolu takip ediyorum. Geriye dönüp bana bir kez daha gülümsedi.Yine evim işte bu gülümseme…
Katliamların oncası arasında herhangi bir geceyi, gündüzü katletmenin bir hükmü olmuyor ‘’yarın’’ olunca…
Bugün onlar kazanır. Yarın yeniden doğulur…
[ /kalin ]
Deniz...