14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1544
Okunma

Telefonda ağlıyordu oğlum. Hıçkırıklarından ne dediği anlaşılmıyordu.
“Babam” dedi.
“Babam iyi değilim. Sonra görüşelim. Oğlumu bugün okuluna gönderdim. İnşaat mühendisi olacak. O
na çok kızmış, bağırmıştım. Şimdi yüreğim yanıyor. Sonra konuşalım.”
“Tamam” dedim. “Tamam. “
Demesine de dedim de; benim de gözlerim doldu. Aldı duygular beni, O nu askeri okula bıraktığım ilk günegötürdü. O na Yaptıklarım aklıma geldi.
“Okuyacaksın… Başaracaksın… Kazanacaksın.”
Ne oldu sonra?
O günler de istemediğimiz halde, O da baba mesleğini seçti. Asker oldu.
İlk defa evinden ayrılıyor.
Okulun Nizamiyesinden içeri bıraktım onu. Girişteki merdivenlere oturdu. Boynu bükük. Mahzun.
Ayrıldık oradan. Geri dönüş yoluna girdik.
Boğazım da kör bir düğüm. Bırakmışım canımı. İçim yanıyor.
“Hadi be geri dön de bir daha göreyim oğlumu”dedim. Bizi götüren arkadaşıma.
Kırmadı. Geri döndük.
Oğlum yoktu merdivenlerde…
Şimdi onu içeriye almışlar, tras etmişler, banyo ya sokmuşlar. Kollarını öne uzattırıp, bedenine uyup uymadığına bakılmaksızın giyecekleri elbiseler vermişlerdi. Biliyordum.
Yola çıktık.
Ağlamak istiyorum. Utanıyorum. Suskunum. Boğazım acıyor...
Eve gelinceye kadar sabrettim.
Annesi sordu:
Oğlum nerede?”
Biliyordu beraber gittiğimizi. Biliyordu yalnız döneceğimi.
Ama yine de soruyordu:
“Oğlum nere de?”
O zaman çözüldü boğazımda ki kör düğümler.
Sarıldık bir birimize.
Ağladık… Ağladık…
Yaşadıklarımızı yaşıyor oğlum da şimdi
Ama bütün ayrılıklar geleceğe matuf olsa…
Şimdi memleketimizin birçok evinde bunlar yaşanıyor.
Ya da yaşanmıştır da.
Duygu mu? Evet.
Ayrılık mı? Zor.
Bırakalım onları.Bu memleketin geleceğini tayin edecek onlar...