12
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1162
Okunma


İki şeye merak sarmıştım yıllar önce. Birincisi; yörelerin isimleri nereden geliyor? İkincisi de; deyimlerin anlamları. Birincisini araştırmak için gezmeye, dolaşmaya ne gücüm vardı ne de param.
Deyimlerle ilgilenmek daha kolay geldi bana. Kütüphane kütüphane dolaştım. Konuyla ilgili kitaplar aldım. Notlar tutum. O yıllarda internet olayı yoktu. Şimdiler de bekli de internette her deyimin bir hikâyesi vardır.
“Bunun doğrusu bu. Okuyun da öğrenin. “ Demek tarzım değildir. Zaten öyle yapılsa bile bir yararı olmaz. Öğrenilse bile unutula bilir. Ben çoktandır notlarımdan da yararlanarak kendi üslubumla deyimlerin nereden geldiğini hikâyeleştirerek sizlerle paylaşmak istiyordum. Bu gün ilk deyimin hikâyesini yazıyorum. Devam eder mi? Bu sizler tarafından kabul görüp görmemesine bağlı. Sevmezseniz de sorun değil. Kalem arkadaşımız sevgili Den(iz) in dediği gibi ben de parklara giderim. Çünkü parklarda konu çok…
SAYGILARIMLA…
ABAYI YAKMAK.
Beyaz yorganı her yeri örten kışın en yiğit olduğu günler. Bir tekkede hoca öğrencilerini etrafına toplamış ders veriyor. Soba gürül gürül yansa da büyük odanın her yerini ısıtmaya gücü yetmiyor.
Sobaya uzak olanlar üşüyor. Yakın olanlar yanıyor. Öğrencilerin üzerlerinde döğme yünden yapılmış değişik kalınlıklarda vücutlarının tamamını örten düğmesiz, geniş, uzun, yakasız, yensiz abalar var. Bir kuşakla bağlamışlar abalarını. Diz kırmışlar, elleri dizlerinde dikkatle hocalarını dinliyorlar. Sobaya yakın öğrencilerden birinin gözleri hocasının gözlerinde olsa da kulakları sözlerinde değil. O sevgilisi olan hocanın kızını düşünüyor. Abası tutuşmuş yanıyor. Farkında değil. O yürek yangınlarında…
Hoca sözünü kesip:
“Oğlum aban yanıyor. Farkında değil misin?”
“Değildim hocam. Sizi dinliyordum.”
Aba söndürüldükten sonra. Hoca tekrar soruyor:
“Peki, ben ne anlatıyordum?”
Öğrencinin cevabıyla hocanın anlattıklarının hiç alakası yok. Diğer öğrenciler kahkahalarla gülüyorlar.
Hoca kızının davranışlarından öğrencilerinden birine aşık olduğundan şüphede. Bunu kesin öğrenebilmek için:
“Bu günlük ders bitti. Ancak size bir sorum var. Suyu ateşte kaynatırken, sudan sesler gelir. Sizce suyun bu sesi nedir? Size iki gün müsaade. Sorumun doğru cevabını kim bilirse kızımı ona vereceğim.”
Sevgilisi ile Hocanın kızı bir fırsat yaratıp buluşuyorlar. Babasının sorusunu anlatıyor sevdiğine.
“Merak etme sen. Ben öğrenirim.” Diyor sevgilisi.
Akşam eve yorgun argın dönünce hoca, kızı hemen kahve cezvesini sürüyor mangalın ateşine. Biraz sonra sudan sesler gelince:
“Baba suyun bu sesi de ne?”
“Kızım su oduna sitem ediyor. Diyor ki:”Bulut olup göğe ağmasaydım. yağmur olup yere inmeseydim, Seni sulayıp büyütmeseydim. Şimdi sen de beni böyle yakamazdın ya. Bana benden oldu. Bana benden oldu.” Diyor.
Yine bir fırsatını buluyor Hocanın kızı. Sorunun cevabını aktarıyor sevdiğine.
Süre dolmuş,cevap verme zamanı gelmiştir. Öğrenciler çeşitli cevaplar veriyorlar.
Kimisi “Allah”diyor.Kimisi “dua” okuyor diyor.
Kızın sevgilisi suskun. Doğru cevabı başka bilen var mı diye de heyecanla merakta.
“Sen bir şey söylemedin oğul.” Diyor Hoca kızının sevgilisine.
“Hocam su oduna sitem ediyor. Diyor ki: “Ben bulut olup göğe ağmasaydım, yağmur olup yere inmeseydim. Seni sulayıp büyütmeseydim. Şimdi sen de beni böyle yakamazdın ya. Bana benden oldu. Bana benden oldu.”
“Demek öyle diyor! Ben eve yorgun argın gitmeseydim. Kızım o cezveyi mangala sürmeseydi. Ben de doğru cevabı kızıma söylemeseydim. Sen de bu sorunun cevabını bilemezdin ya. Bana da benden oldu. Bana da benden oldu.Netice de kızımın kimi sevdiği bulundu. Hadi bakalım Allah ikinizi de mutlu etsin.”
Onlar ermiş muradına.Biz çıkalım kerevetine…