15
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1447
Okunma

Bu park işi beni pek sardı. Ben memnun. Hanım memnun.
“Hadi sen parka gitmiyor musun? ”
Öyle de yapıyorum. Alıyorum kitabımı elime. Okuyorum. Bazen bir rehavet çöküyor. Ya da şekerim düşüyor. Hafif den kestirdiğim de oluyor.
Hani geçen günlerde ”PARKTA “ başlıklı yazımda; bir gençle karşılaştığımı anlatmış, ona bir kitap sözü verdiğimden bahsetmiştim. O gençle tekrar karşılaşırım umuduyla, koydum kitabımı bir poşete geldim parka. Gölge bir banka oturdum. Karşımda ki bank ta da okuma gözlüğünü burnunun ucuna düşürmüş benden yaşlı birisi bulmaca çözüyor.Kitabında ki yazıları karıştırdım.O da zevk vermedi bana. Bu gün her nedense keyfim yok. Canım birileriyle sohbet etmeyi o kadar çok istiyor ki. Genelde tanımadıklarıma laf atma âdetim olmadığı halde:
“Çözemediğin bir yer olursa sor Üstat.” Diye seslendim.
O dünden razıymış. Aldı gazetesini geldi yanıma oturdu.
“Merhaba”
“Merhaba”
“Ben emekliyim.”(Yaşına bakılırsa celp bekleyen asker adayı olacak halin yok ya…)
“Bende”
“Tamam, işte meslektaşız.”
“Nasıl yani?”
“Emeklilik te bir meslektir. Hem de mesleklerin en zoru. Hahh…Hahh…”
Öyle bir kahkaha attı ki. Elimde olmayarak ben de katıldım ona:
“Hahh…Hahh…”
“Nasıl vakit geçiriyorsun?”
“Ben de vakit geçmek bilmiyor ki. Sen ne yapıyorsun peki?”
“Ben işin kolayını buldum. Bir siteye takılıyorum. Hahh…Hahh..”
Aklımdan geçenleri diyemediğimden bu sefer gülmedim.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
“Niye gülmedin?”
“ Gülmedim. Çünkü site dedin ya. Şeyy…”
“Ha anladım.”
Bu sefer ellerini dizlerine vurarak, saçma yemiş keklik gibi çırpınıyor ve öyle sesli gülüyor ki:
“Hahh…Hahh…Hahh…Hahh…”
Gülmesine ben de katıldım.
“Hahh…Hahh…”
“Bir sigara versene.”
Verdim sigarasını. Yüzüme sert sert baktı.
“Eeee…”
“Ne eee si?
“ Yak yak. Sigara yanmadan içilir mi?”
Sigarasını da yaktım. O yine uzun bir hahh… hahh… tan sonra:
Bu site senin anladığın sitelerden değil. Bu edebiyat sitesi”
Haydaa… Geçen gün ben bir gence siteden bahsetmiştim. Bu günde dinleme sırası ben de demek ki. Bu bizim EDEBİYAT SİTESİ olmasın diye düşündüm bir an
“Evde internet var mı”?
“Var.”
“Bak şimdi google ye EDEBİYAT DEFTERİ yaz. Yazdın mı? Çıkan yazılara tıkla, tıkla boş yerleri doldur.
Sonra GÖNDER’ e tıkla. Tamamm… Sana 3-5 güne kadar ÜYE OLDUN diye haber gelir. Ondan sonra bak sen şenliğe. Vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksın. Bir sigara daha versene?”
O her tıkla dedikçe elini geriye doğru büküyor bir şeyi bir yere itiyormuş gibi de hareket ettiriyordu.
Verdim sigarasını. Bu sefer ikazını beklemeden yaktım da. Kararımı verdim. Onu konuşturacaktım
.Neşem yerine gelmişti.
“Anlat anlat sevdim ben bu site işini.”
“Hava da çok sıcak. Şu yakında büfe var. Hadi iki soda al da gel.”
Hani kaz tavuk misali. Gittim aldım. Sodasını içmeden konuşmaya başlamadı. Boş şişesini bana uzattı.
“ Şurada çöp var. Oraya at bunu. Çevremizi temiz tutmamız lazım. Hahh…Hahh…”
“Hahh…Hahh…”
“ Ben yıllardır bu sitenin üyesiyim. Hani edebiyattan falan da anladığım söylenemez. Ama ben orada çok mutluyum.”
Anlatmayı kesti. Etrafına bakınıyor.
“Hayırdır ne oldu?”
“Buradan simitçiler hiç eksik olmazdı. Hayret hiç gözükmüyorlar.”
“Sen anlatmaya devam et. Gelirler. “
“Haa… Ne diyordum? Bu sitede her gün şiirler, anılar, makaleler yayınlanır. Onları okurlar. Yorum bölümüne yorumlar yazılır. Ben çok uzun yazıları okuyamıyorum. Ya gözlerim yoruluyor ya da okuduklarımı toparlayamıyorum. Ama ben çaresini budum. Okuyorum yorumları. Kim ne demişse bende bir benzerini yazıyorum. Hahh…Hahhh…”
Yüzüme baktı.
“Niye gülmedin?”
“Pardon. Hahh…Hahh... Eee sonra?”
“ Belirli gruplar vardır. O ona yorum yazar öteki ona. Al gülüm ver gülüm misali”
“Nasıl yorumlar bunlar?”
“Bir kaç kalıp vardır. Harikaydı. Güzel bir şiir okudum. Kalemin var olsun gibi. Ama güzel, gerçekçi yorumlar da var. Öyle güzel yazılarla, şiirlerle karşılaşırsın ki; duygulandığın, gözlerinin dolduğu, hatta ağladığın olur. Bazen de kahkahalarla gülersin. Hahh… Hahh…”
İkaz etmesine fırsat vermedim Bende hemen:
“Hahh…Hahh… Peki, hiç kavga olmuyor mu”?
“Olmaz olur mu? İnsanın olduğu her yerde sevgi de olur, kavga da. En çok kavgalar siyasi, dini yazılar yüzünden çıkıyor. Karşılıklı atışmalar çok oluyor. Şu simitçiler de nerede kaldılar ki?
“Gelirler gelirler. Başka ?”
“ Erkeklere üstat şair, bayanlara üstade şaire denir. Yazılanların üzerlerine bir de resim koyarlar ki o yazının değerini daha da artırır. Okuyanı bol olur. Yazı yayınlamaya asma denir. O gün asılan şiirler gece değerlendirilir. Günün şiirleri, günün yazısı seçilir. Fakat günün yazısı her nedense her gün seçilmiyor. Nedendir bilemem. O benim işim değil.”
“Peki, sen hiç astın mı”?
Sormaz olaydım. Ayağa kalktı. Gülmemi uluma mı belli değil. Bir taraftan da beni yumrukluyor. Neredeyse nefesi tıkanıp ölecek. Ben son çare:
“Simitçi geliyor”
Kirp diye kesti gülmeyi. Simitçiye benzer kimseyi göremeyince:
“Hani nerede?”
“Yanlış duymuşum”
“Bir iki sefer başkasının şiirlerini kendi şiirim gibi yayınladım. Hemen anladılar. Beni uyardılar. Bir daha şiir asmasını da boş verdim. Nazilli basmasını da. Ben işime bakıyorum”
“Simitçii…”
Sesi duyunca TOKİ toplu konutlarından kendisine daire çıkmış az gelirli vatandaş gibi sevindi.
“İtekledi beni.Koş.Koşş…”
Simitçiden bir simit, büfeden de bir gazoz aldım. Eğer gazoz almasaydım
“Şimdi bu kuru kuru gitmez.” diyecekti. Biliyordum.
Sonraki günler için tekrar buluşmak kaydıyla anlaşıp vedalaştık.
Parası mı yoktu? Huyu mu böyleydi? Her ne ise 5 –l0 lirayla güzel bir gün yaşamıştım.
Zira emekli terbiye edilemez.
Eve giderken gülümsüyordum. Beni görenler belki de;
“Deli ye bak “diyorlardır arkamdan.
Esnemenin karşısındakine geçtiğini biliyordum.Demek ki gülme de öyleymiş.
Olsun. Kim ne söylerse söylesin.
“Hahh…Hahh…Hahh…”