17
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2023
Okunma


Bazen okudukça anlamlanan dünyaya ve kendime çocuksu bir şaşırma ile bağlanıyorum. Bunu başarmış olan bir yazara, bir bilgine ne çok şey borçlu olduğumu ifade etmek için dayanılmaz bir istek duyuyorum.
Hayatın anlamını hem de felsefeye doyurarak anlatabilmek büyük bir ustalıktır. Montaigne ‘’felsefe yaşam içindir’’ derken öylesine bir cümle kurmamıştır. Bakmaktan fazlasını yapanlar için doğanın kendi felsefesi bir mucizedir.
Felsefeyi anlamak ve bağlılık yaşama sevinci verir. Kendini tanımak ve kendine dönmek fırsatlarını önümüze serer. Felsefenin bilgeliği gün ışığı kadar aydınlık ve doğaldır. Aslında anlam yüklemek ve sindirmek basit bir dil ile anlatıldığında bir çocuğun anlayacağı sadelikte mümkündür. Montaigne bir çocuğun felsefe ile büyütülebilmesinden bahsederken tam da bundan bahsediyordu.
Felsefenin kuralı erdemli olmaktır. Gerçek erdem ise hayatı güzel yaşamaktır. Montaigne anlattıklarıyla öz olarak sadece bundan bahsetmiştir.
Din ile felsefenin kavgası ve aslında özüne indiğimizde ayı şeyi işaret ediyor oluşları kendi ironisini doğurmuştur. Hem din hem de felsefe vicdanı sorgulatır. İçinden çıkılmaz bir denklemden söz etmiyorum. Dinin kuralları çerçevesinde bir felsefesi olmadığını kim söyleyebilir.
Montaigne iç huzuruna ve vicdana işaret ederken bazı örnekler vermiştir. Bir iğne çalan çocuğun bir altın çalmak konusundaki eylemsel olasılığın yüksekliğinden bahsetmiştir. En basit hali ile yine bir gerçeği gözler önüne sermiştir.
Pek çok suç örneği ile vicdan kirliliğinden bahsedebiliriz. Felsefenin suç dediğine din günah demiştir. Aradaki fark hiçbir bilginin savunduğu kuramına ihanet etmemiştir. Felsefeye inanan ve yolundan giden diğerleri de. (Bu konuda Nietzsche gerçeği hakkında ayrıca yazacağım ) İç huzuru için kirlenmemeyi seçen zaten günahta işlememiş olacaktır.
‘’Ben neysem ne durumda ise eylemlerimde ona uygun olur ‘’ dedi Montaigne
‘’ Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye yapan adamdan hayır gelir mi ?’’ dedi sonra ..
Bu cümlelere itiraz edecek bir din var mı? Kendi ruhumuzu doyurmak için yaptıklarımıza bir yafta bulmamız veya bir şeye dahil olmamız gerekli mi?
İnsan en tehlikeli canlıdır. Az şey verip çok şey istemeyi hak sayması bile bu tespit için yeterli kanıttır. Doğayı terk ettik ve başkalaştık. Ona her kısa dönüşlerimizde duyduğumuz mutluluğun sebebini bana biri açıklasın.
‘’ İnsanlara inanmak canavarlara inanmak gibidir’’ dedi bu kez Montaigne
Korkunç bu…! Ancak tartışılmaz derecede haklı bir cümle. William Shakespeare’in ünlü ‘’ Atinalı Timon’’ eserine dikkat çekmiştir. Gerçek dostluk ve bize kattıklarından bahsetmiştir.
Dostlukların ruhların birbirini apaçık hali ile görmekle geliştiğini anlatmıştır. Öyle güzel ifadeler kullanmıştır ki zamana meydan okuyup hala güncel kalabilmiştir.
Aynı yolda yürümeye mecbur olduklarımız değil ayrı iken bile hayattan aynı tadı aldıklarımız ile dostuz diyebiliriz. İşte savunduklarının bendeki iz düşümü budur.
Kahvemden bir yudum alırken ‘’acele gecikmedir’’ diyen Quintus’un sözlerine yer verdiği ‘’Denemeler’’ kitabından ardı arkasına cümleler geçiyor aklımın derin kuyularından. Düşündükçe yazılan kitabın bir yaşamak için bir rehber el kitabından farkı olmadığına karar veriyorum.
İlk okuduğunda basit ve sıradan cümleler gibi duran yazılanların hayatın ve insanların ta kendisi olduğunu fark ediyorum. Sadece kendini anlattığını söyleyen büyük ustanın yazılarında kendimi bulabilmek ise tuhaf bir heyecana neden oluyor. Garip bir şekilde pozitif olmaya itiyor insanı onun gibi düşünmek. Aynı zamanda öyle çok sorgulamaya koyuluyorsunuz ki pek çok şeyin yani gözlerinizin önünde öylece duran her şeyin farkına varıyorsunuz.
Çıkarımlarımdan bazıları:
1. Beden dili ile yaptıklarımın ve yapacaklarımın sınırı yok. Sadece ellerimi kullanarak bir insana pek çok değişik duyguyu hissettirebilirim.
2. Ağır cezalar suça teşvik eder. Bir ceza suç ölçüsünde makul olursa suçlunun suçunu kabul edip buna göre şekillenmesi daha kolay olur.
3. Korku güçtür. Aynı zamanda ölümden daha dayanılmaz bir beladır. Pan’ın saldığı iddia edilen panik ise tüm bildiklerimizi yanlış yaptırabilir.
4. Tehlikelerden kaçmak korktuğumuzu başımıza getirir. Bu aslında bir doğa kanunudur. Bir hayvan diğerini kaçtığı sürece kovalar.
5. Şu çıkarımın güzelliğine bakar mısınız; acı çekmekten korkan biri zaten korktuğu için acı çekiyordur.
6. Kendi gördüğümüz dünyanın en gerçek olduğunu da kim söylüyor? Bu cümleyi sordurabilen bilgeyi saygı ile selamlıyorum. Gözlemlediklerini harmanlama yeteneği önünde saygı ile eğiliyorum.
Doğaya dönüyorum ve bildiklerimi aktarıyorum. Maymunların altı farklı tipte re k körlüğüne sahip olduklarını biliyor muydunuz? Pek çok rengi algılamakta sorunları var.
Güvercinlerin tam tersine milyonlarca rengi algılayabiliyor olmasına ne diyorsunuz? Diğer canlı türlerine göre gözlerinde çok daha fazla ren reseptörleri mevcut.
Kedi ve köpekler renk körüdürler ama özellikle kediler gece görüşü konusunda insanlar çok daha başarılıdırlar. Koku ve ses algıları ise tarifsizdir.
Farklılıklar ve doğanın bize sunduğu kaynaklar saymakla bitmez. Tüm bu gerçekler ortada iken insanın tüm doğayı kendi gerçeklerine uydurmaya çalışması büyük bir acımasızlıktır. Sadece doğanın bir parçası olmayı bilmeliydik.
7. Çoğunluğun dikte ettirdiklerine boyun eğmeyi bırakmalıyız. İnsan kendi aklına güvenmeli ve doğruyu bulabilmeli. Kimsenin aklından bir şikayeti olmadığını düşünecek olursak bunu başarmak zor olmamalı.
8. Birbirimize v en çok da fikirlerimize tahammülsüzüz. Tartıştığımız kişinin aslında önce düşüncesine, sonra kendisine öfkeleniriz.
Tartışmalar sabit fikirlerin yüksek sesle dile getirilmesi sonucunda yine herkesin kendi yönüne gittiği eylemlerdir. Bize vereceği tek fayda tartışan kişinin özlüğünü görebilmek olur.
9. ‘’Sürekli kullanılan sözcükler değerini yitirir’’ dedi.
Düşünün; aşk, sevgi, güven, inanç…
10. ‘’Mutluluk ve mutsuzluk ölçüsü yapılacak bir şey değildir’’.
Kime ve neye göre ,hangi zamanda …? Bir cümle ile bir duygunun açılımı ve değerlendirmesi ancak bu kadar net ifade edilebilirdi. Biz miktar ve etkenleri hesap ederken geçen zamanı hiç düşünmüyoruz.
11. Değişmeye kapalı, değişkenliğe açık birer hayvan olarak her saniye başka türlü olabiliriz.
Yine de çizilmiş bir yolda yürümekten vazgeçmeye cesaretimiz olamıyor. Bunu yapmak demek tüm rahatlıklarımızdan vaz geçmek demektir. Kendimizi bulmak bu rahatlığın yanında oldukça önemsiz kalıyor.
12. Sahip olduklarımız değil farkında vardıklarımız bize keyif verir. Sahip olduklarımıza en son ne zaman dönüp baktık ki? Ruh ve beden sağlımızın yerinde olmasının değerini kaybedene dek anlamıyoruz.
Hayatımızdaki sorunların sorun olmasına sebep bizlerken başka bir neden aramaya gerek var mı?
Sürek li kendimize acıyarak zamanla hislerimizin diğerleri için önemsizleşmesine neden oluruz. Kanıksamak biz insanların en kolay başardığı eylemelerden biridir.
İşte felsefe tüm bunlarda farkındalık yaratarak bize güçlü görünmeyi değil güçlü olmayı öğretir.
13. Haklarımız olmalı… Hiç kimseden bir şey beklemiyorsam benim olana dokunulmamalı. Kişisel alanlarımız işgal altında iken benlik duygumuz erimeye devam edecek.
14. Her biriniz, her birimiz güvenilmez varlıklarız. Değişkenlik beni zaten yeterince güvenilmez kılıyorken başkalarının kendime dâhil olmasına gerek yok.
15. Tüm sınırları zorluyoruz. İyi olmaya çabalamak kötü olmanın ilk sapağıdır. Her şey olması gerektiği kadar olmalı.
Ölçüsüzce sevmemeliyim mesela. Bu mutluluk getirmez. Ölçüsüzce vazgeçişler de aynı şeydir.
Buna en çarpıcı örnek; yaşamaya sınırsızmış gibi sarılmak veya ölümü çok fazla kabullenmek arasında fark olmayışıdır.
16. Aşktan bahsedelim biraz. Hayata dair en güçlü duygulardan biridir. Arzusu ölçüsünce önemsediğimiz ve bize verdiği acı derecesinde değer biçtiğimiz, vazgeçemediğimiz aşk.
En basit haliyle önümüzde duruyorken elimizin tersiyle ittiğimiz aşkı bunca büyütmek sadece yanılsamadır.
Buradan hareketle doğru, basit, sıradan olan şeyler her zaman insanlar için değersizdir. Karmaşıklık neden bu kadar göz alıcı gelir?
Oysa doğa en basit kuralları ile bizi kendisine hayran bırakır. Tüm dinler hayatı en basit haliyle görmeyi söyler. Din savunucularının yaşadığı hayat gözler önünde oldukça inanç zayıflığı veya inkârı felsefenin suçu olabilir mi?
Tek suçlu ‘’Evrim Teorisi’’ … Böyle bakınca gülümsemeden edemiyorum.
17. İnsandan daha saçma bir varlık yoktur. Bir savaş uğruna yaşıyoruz tüm hayatı. Kendi kurallarımızı, kendi önceliklerimizi yaratıp onlar uğruna ölmeyi bile göze alabiliyoruz. Bundan daha kötüsü ise bu değerler uğruna öldürmeyi seçmekten gurur duyabiliyoruz.
Bazılarıma üstünlük payesi veriyoruz ve onlarında sonuçta sadece birer insan olduklarını söylemekten çekiniyoruz.
Bu üstünlük payesi verdiklerimizden yönetme görevi almış olanlar mademki sırada insanlar değiller vaat ettikleri ölçüsünce sorumludurlar. En önde gelen vaatleri akıllarıdır. Sıradan bir insan gibi basitçe kandırılmaları kabul edilemez.
Bizden kendimize ihanet etmemizi isteyen bir lider sadece onun doğrularına inanmamızı ve biat etmemizi bekler. Oysa bilmedikleri şey kendine bile ihanet eden biri kime ihanet etmez ki?
18. Özgür olmak için içimizdeki kötülükten kurtulmalıyız. Ayrıca kendi aklımızla tartmayı öğrenmeliyiz. Kendi aklımızla gideceğimiz yolumuzu belirlemek diğerine göre akılsız olduğumuzu göstermez. Hatta pek çoğu diğer yolu seçmiş olsa bile.
19. Kendi yasalarımızı ürettik ve doğaya ihanet ettik. Doğanın bir parçası oluşumuzu inkâr ettiğimizden beri hiçbir şey yolunda gitmedi. Doğanın sahibi olduğumuzu sanmak yanılgısından kurtulmamızı söyleyen felsefe şimdi haklılığının tahtında oturuyor.
Kendimizi yetersiz görmek doğadan uzaklaşmaktan gelir. En ışıltılı kitaplardan seçilen cümlelerle konuşmak bizi bilgin yapmaz. Bu bize değerde katmıyor ki. Öğrendiğimiz her ne ise kendi örneklerimizi üretemiyorsak hiçbir ilerleme gösterememişizdir. Kendimizden katmadığımız hiçbir paragraf olamaz. Gözlem bizi kendi doğrularımıza götürecektir.
Doğanın gücüne inanmak en zoruymuş gibi davranırız. Oysa en gerçek mucizeler ondadır. Durağanlık burada da kaybettirir. Yeni öğrendiğimiz ve daha büyüğünü görmediğimiz sürece her şey mucizeymiş gibi gelir. Doğa sınırsızlığı ile onu keşfetmemizi bekliyor.
20. Prensiplerimiz olmalı ve onları biz belirlemeliyiz. Bu alışkanlıklarımızın kölesi olalım anlamına gelmiyor. Edinilmiş davranışları sorgulamak bizi özgür bırakacaktır. Ahlak değerlerimizi kendimize göre şekillendirmeliyiz. Bir çocuğa ise ilk öğreteceğimiz şey ise ahlak değerleri olmalı ve zaman içinde doğru olanı bulmayı başaracak kadar özgür davranmasını sağlamalıyız.
Kendimize sıfat aramak gibi yorucu bir işle uğraşmak yerine kendimizi aramayı seçmeliyiz. Merak ve arama tutkusunun peşini asla bırakmamalıyız. Felsefe bunu söyler. Dinde aslında bunu söylerken hurafeler bizi sorgulamayan canlılar olmaya itmiştir. Bu durumdan karı olan yaratıcı değil se kimlerdir?
Değerlerimizi olmasını, ahlaklı olmayı, kötülükten arınmayı, alçak gönüllü olmayı ve tüm bunları bir ödül ya da ceza için yapmamayı söyleyen felsefe dinin gerçek yüzünü göstermiyor mu?
21. Üzerinde düşünmek ve kabul etmek zorunda olduğumuz ölüme de dinin ve felsefenin bakış açısı çok benzerdir.
Ölüme hazırlanmayın! Ölüme hazırlanmak ölümün kendisinden daha zordur. Felsefe ölüme hazırlanmayı değil yaşamayı bilmeyi söyler. Din ise kendi bedenimden sorumlu olduğumuzu söyler. Kendi bedenimize yapacağımız eziyetin günah olduğunu anlatır. Öyle ise bu durumda ölüme hazırlanmak bu kadar ağır bir yük ise kendi bedenimize ve ruhumuza böyle bir eziyeti yapmamızı bize hangi din söylüyor? Bir yaratıcı insanları böyle bir ağırlığın altında ezileceğini hesap edemez mi?
Ölüm yaşının normalliği yüzyıllar boyunca değişkenlik göstermiştir. O zaman demeliyiz ki şu yaşım ölmek için pek çoğunun ulaşamayacağı bir yaştır.
Kendi varlığımız ve yaşama hakkımız en değerli olandır ve iç güdülerimiz bize bunu söyler. Dünya üzerinde bir gün öleceğini bilmeden yaşayan tek bir kişi yoktur. Beni diğerlerinden farklı yapan bu yaşama hakkını iyiliklerle geçirip doya doya yaşamak olmalıdır.
Dünyada sonsuza dek yaşamanın zaten bir anlamı yok. Mevsimler biter yeniden başlar, günler biter yeniden başlar ve hayat bundan ibarettir.
Hayat ve ölümün tadı mayhoş bir lezzettir. Hiç biri diğerinden daha etkin değildir. Krallar, hünkârlar, fakirler ve çocuklar için bile asla çok lezzetli ve tatlı bir hayat yoktur.
Ölümü kabullenmek üzerine en güzel örnek ;
Bir dostu Sokrates’e "Yargıçlar seni ölüme mahkum etti." diyor.
Sokrat da "Doğa da onları..." cevabını veriyor.
22. Son olarak felsefe yapmak kuşku duymaktır. Oysa pek çoğu çözümlerden oluşuyor sanırlar. Dinde aslında koyduğu kurallar ile çözümlerden çok kendimizi sorgulamamızı istediği kurallar koyar.
Şüpheci günler diliyorum …
Sevgilerimle...
Deniz...
SEÇKİ KURULUNA TEŞEKKÜR EDERİM.