9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1084
Okunma

Efendim, bu gün aslında ‘’Bir hayvanseverlik öyküsü’’ adlı yazı dizisinin ikinci bölümünü yazıp yayınlayacaktım ama yukarıdaki resimlerden sol üstte gördüğünüz gibi zamanımızda artık ‘’Mal’lık’’ olarak nitelendirilen bir durumla karşılaşınca vazgeçtim. O yazıyı tamamlayacağım elbette ama önce şu konuyu ele alalım.
Önce söğüt dalına yuva yapan manda ile başlayalım.
Türkü: Tiridine Bandım.
Yöresi: Kastamonu - Tosya
Vakti zamanında Kastamonu Osmanlı Devletine bağlı bir eyaletken yani taaa İstanbul’un Üsküdar ve Beykoz ilçeleri bile bu eyalete bağlı kasabalar iken bu eyaletin beylerbeyi olan zât, halk ozanlarının devlet ve yönetim aleyhine söz söylemelerini, türkülerinde bu yönde cümleler sarfetmelerini yasaklamış.
İşte o yasakların hüküm sürdüğü yıllarda bir gün beylerbeyi, bir halk ozanına ‘’ Sazın ile bizi eğlendir.’’ Demiş.
Ozan kısmı malum. Öyle emirle, fermanla saz çalıp milleti eğlendirmek onların işi değil. Lakin kelle tehlikede olunca da çaresiz… Lakin bir durum daha var: Beylerbeyi olacak herif kendi maiyetiyle birlikte ozanın karşısında tirit yerken ozanın önüne kupkuru ekmeği koyarlar ‘’ Acıkınca bunu ye’’ diye.
Ozan, ‘’Bu hainlerden nasıl intikam alırım, onlarla nasıl dalga geçerim?’’ Diye az düşündükten sonra sazının tellerine dokunur:
Of oooofffff
Sabahleyin erken çifte giderken aman aman
Öküzüm torbadan düştü gördün mü?
Amanin yandım.
Amanin amanin amanini yandım.
Tiridine bandım.
Tiridine, tiridine, suyuna da bandım.
Bedava mı sandın para verdim aldım
Of ooooffff.
Manda yuva yapmış söğüt dalına. Aman
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
Amanin yandım.
Amanin amanin amanini yandım.
Tiridine bandım.
Tiridine, tiridine, suyuna da bandım.
Bedava mı sandın para verdim aldım.
Of oooooffff.
Sabahleyin ezanı okur iken aman
Müezzin minareden uçtu gördün mü?
Amanin yandım.
Amanin amanin amanini yandım.
Tiridine bandım.
Tiridine, tiridine, suyuna da bandım.
Bedava mı sandın para verdim aldım.
( Allah rahmet eylesin Zehra Bilir, elinde mendiliyle ve o yörenin şivesinin tam hakkını vererek ne güzel söylerdi.)
Ozan aslında resmen beylerbeyi ve onun yönetimiyle dalga geçmenin yanı sıra ‘’Tiridine bandım, suyuna da bandım, bedava mı sandın, para verip aldım’’ Gibi sözlerle de kendisine kuru ekmek verilirken karşısındakilerin tirit yemesine olan tepkisini dile getirmiştir. Lakin tabii ki bu sözler beylerbeyini başta eğlendirip bolca kahkaha atmasına sebep olsa da daha sonra sorar:
-Hele de bakalım öküz torbadan nasıl düşer?
Ozan uyanık adamdır tabii ki. Anında verir cevabı.
- ’Öküzün torbadan düşmesi, öküzlerin hem yemlenmesi, ekine zarar vermemesi, hem de zaman kazanmak için boyunlarına takılan yem torbasının öküzün boynundan çıkması ve öküzün yemeden içmeden kesilmesi anlamını taşır.
Yani açık açık ‘’ Halk yiyecek bir şey bulamıyor bey’’ Demiştir ama beyde onu anlayacak kafa ne gezer?
Beylerbeyi yine sorar:
-Peki manda, söğüt dalına nasıl yuva yapar?
Ozanın ona da cevabı vardır:
-’Tosya bilindiği gibi pirinci ile ünlüdür. Çeltik tarlalarının sürülmesinde kullanılan manda, yazın sıcağında göletlere yatarak az kıllı olan derisini hem serinletmek hem sineklerden korumak amacıyla çamura bular. Bunun için de göletlerin ve çeltik tarlalarının kenarlarında bulunan ve dalları da suyun içine kadar uzanan salkım söğütlerin dalları üzerine, gölgesine yatar. İşte mandanın söğüt dalına yuva yapması budur.’
Beylerbeyi bir daha sorar:
-Peki mandanın yavrusunu sinek nasıl kapıyor?
Ozanın cevabı hazırdır:
- Buralarda sineklerin, hayvanın kuyruk kısmına girerek onu rahatsız etmesi, hatta bu rahatsızlık sebebiyle hayvanların adeta delirmesine ‘’ Sinek kaptı?’’ deriz. Manda yavrusunu sineğin kapmasının anlamı da budur.
Beylerbeyi son darbeyi indirir kendince…
-Her bir soruma bir cevap buldun da bakalım buna ne cevap vereceksin? De bakalım müezzin minareden nasıl uçtu?
Ozan için en basit soru budur. Tebessümle cevap verir.
- Erenlere, kırklara karıştı beyim..
Şimdi bu güzel öykü ile yukarıdaki 1. Resmin ilgisi ne? Öyle ya o resmi oraya süs olsun diye koymadığıma göre bir sebebi olmalı.
Evet..Yavaş yavaş o konuya girelim.
Siz hiç Naomi Klein diye bir isim ve onun yazdığı ‘’Şok Doktrini ‘’ adlı bir kitap duydunuz mu? Ya da ‘’Şikago Okulu’’ diye bir şey duydunuz mu?
İşin doğrusu ben de bilmiyordum. Ta ki Filiz arkadaşım ‘’ Hocam şu yazıya bir bakar mısın?’’ Deyinceye kadar.
Baktım, araştırdım, işin doğrusu fazlasıyla komplo teorisi gibi gelse de oldukça düşündürücü ve kafa karıştırıcı bir şeydi bu ‘’ Şok Doktrini’’
Peki nedir şok doktrini?
Anlatması uzun sürer aslında. O bakımdan çok kısa ve en basit şekliyle izah etmeye çalışayım ( Ki ben de yanlış anlamış olabilirim. O bakımdan yapacağım açıklama konusunda iddialı değilim. Konu hakkında ‘’ Ben tam biliyorum ‘’ Diyen dostlar yorum kısmına yazabilirler açıklayıcı notlarını.)
Benim anladığım kadarıyla ‘’ Şok Doktrini’’ kısaca beyinlerimize format atılmasıdır?
‘’Nasıl yani?’’ dediğinizi duyar gibiyim.
Kısaca hafızamızda yer alan değerlerin silinip bu değerlerin yerine yeni bazı değerlerin yerleştirilmesi…
’Yani ‘’Ne varsa yık yok et, her şeyi yeniden yapılandır.’’
Evet..Olayın özü de özeti de bu…Bunu nasıl gerçekleştiriyorlar, bu işin arkasında kimler var o konuya fazla girmeyeceğim. Aslına bakarsanız öyle bilmediğimiz bir şey de değil.
Şoka uğramış bir beyin hipnotize edilmiş bir beyin gibi kendisine yüklenmiş olan bu yeni programa uygun hareket ediyor. Yani artık o beyin kumandası başka ellerde olan, kendi iradesiyle çalışıyor görünse de aslında kendisinin neredeyse hiç bir iradesi olmayan bir beyin. CIA bu yöntemi önce doğrudan doğruya insanlar üzerinde denemiş ve bir işkence metodu olarak uygulanan bu metod da deneklerin tamamı robota dönüşse de ölmüşler. Bu sebeple de direkt olarak beyne fiziksel bir etki yerine beyinle temas etmeden onu formatlama yollarına gitmişler. Yani fiziksel etkiler yerine ruhsal etkilere yönelmişler.
Şimdi düşünün bir kere.
Vücuduna bomba sararak hem kendini, hem de onlarca insanı öldüren bir insanın beyni kendi iradesi ile hareket etmiş olabilir mi?
Bir insan düşünün mesala. Hepimiz gibi bir ölümlü olduğunu bildiği halde dünyayı eline geçirmek için planlar yapıyor ve seksen yaşında, yani ha bu gün ha yarın öldüm durumunda olmasına rağmen hâla dünyayı ele geçirme emellerinden vazgeçmiyor. Normal mi?
Bir gece kulübüne girerek onlarca hiç tanımadığı, en küçük bir kötülüğünü görmediği insanı öldüren bir katilin beyni için ‘’ Kendi iradesi ile hareket eden bir beyin’’ diyebilir miyiz? Hele hele de o katilin elindeki silahta hiç bir parmak izi bırakmamasına, hatta silahın seri numarasını silmesine karşın katliamdan sonra selfi çekip yayınlaması, canlı yayın yapmasına bakarak ‘ ‘ Bu insan tamamen kendi iradesiyle hareket ediyor?’’ Diyebilir miyiz?
Reina katliamından sonra toplumun bir kesiminin ‘’ Oh oldu? Biraz da zengin çocukları ölsün’’ demeleri çok açık ve bariz bir şekilde bazı beyinlerin formatlandığını, o beyinlerdeki insanlık, vicdan, merhamet, sağduyu, hoşgörü, Allah sevgisi ve korkusu’’ gibi kavramlar yerine çok daha değişik programların yüklendiğinin en açık delili değil midir?
‘’ İzmir’de neden bomba patlamıyor?’’ Diyen kız İzmir’de patlayacak bir bomba ile yüzlerce İNSANın ölecek olmasından nasıl bir mutluluk duyabilir? Normal bir beynin söyleyeceği sözler midir bunlar?
İzmir adliyesi önünde teröristle çatışmaya girerek büyük bir felaketi önleyen, bu arada kendisi şehit olduğu gibi bir teröristi de öldüren Fethi Sekin bile kafalarımızı allak bullak etti. Neden mi? Nurlar içinde yatsın, mekanı cennet olsun, bu kahraman polis iki ay önce ölen annesi için Kürtçe bir ağıt yakmış. ‘’ Eeee ne olmuş yani?’’ Diyeceksiniz pek çoğunuz ve biliyorum ki yine o pek çok içinde pek çoğumuz ‘’ Tek dil, tek bayrak, tek devlet, tek vatan’’ diyenleriz. TRT 6 Kürtçe kanalı yayına girdiği zaman bunun vatana ihanet olduğunu söyleyenler de yine o pek çokların içinde…Şimdi bu durumda Şehit polis Fethi Sekin, annesine Kürtçe ağıt yaktığı için hain mi, yoksa - kendi canı pahasına- teröristi öldürüp İzmir’i çok büyük bir katliamdan kurtardığı için kahraman mı? Ya da karşı taraftan bakacak olursak,annesi için Kürtçe ağıt yaktığı için kahraman, Bağımsız Kürdistan(!) için savaşan bir gerillayı öldürdüğü için asimile olmuş bir hain mi?
Beyinlere nasıl format atıldığının farkında mısınız? Yani ‘’ Şok doktrini’’ Öyle pek de bilim kurgu değil. Ne dersiniz?
Devam edelim…
Fethi Sekin’in şehit edilişi üzerine İzmir’de bir Bilmem ne Estetik, taziye mesajı yayınlıyor. Aynen şöyle ( Yukarıdaki 1. Resim. Kurum ve şahıs adı tarafımdan karartılmıştır.)
‘’Saç ekimi için tedavisini gerçekleştirdiğimiz kahraman şehidimiz Fethi Sekin için Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz’’
Böyle elim bir olayı bile reklam malzemesi olarak kullanan bir beynin formatlanarak tamamen yeni değerlerle donatılmış bir beyin olduğunu söylersek yanlış bir şey mi söylemiş oluruz?
Ancak buraya kadar bahsettiklerim bireysel hadiseler.
Peki bu katliamların yaşandığı günlerde, yani hemen bir kaç gün öncesinde yapılan Survivor elemelerinde kazanamadığı için ağlayan vatandaşlara ne demeli? O ağlayan vatandaşı/ vatandaşları sanki bir şehit yakınını teselli ediyormuşçasına ‘’ Üzülme canım, kendini harap etme hayatım’’ diyerek teselli etmeye çalışanlara ne demeli?
Onları seyrederken ‘’ Yazık yaaa.. Bu kız kazanmayı hakketmişti aslında. Hakkı yendi.’’ Diyerek tv başında bu olaya kilitlenmiş gözlere ve o gözlerin bulunduğu kafalara, kafatasları içindeki beyinlere ne demeli?
Mesela her gün bir önceki günden daha fazla artan şiddet, tecavüz, taciz, cinayet, kin ve öfkeye bakalım.
‘’ Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir. Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette onun davacısı ben olurum. ’’ Diyen bir öğretinin mensupları nasıl oluyor da kadına şiddet olaylarında dünya ülkeleri içinde birinci sırada oluyor? Garip değil mi? Ya da garip karşılanması gerekmez mi? Ama bir kaç istisna dışında garip karşılamıyoruz artık.
Garip karşılamıyoruz çünkü ‘’ Masum bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir’’ Bilgisi beynimizden tamamen silinmemiş olmakla birlikte o bilgi beynin geri dönüşüm kutusunda. Yani hiç bir şekilde kullanmıyoruz. Taa ki efendilerimiz o bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanılacak bir materyal olarak görünceye kadar da kullanmayacağız. O orada öylece duracak. Hatta cinayet işleyecek, sonra da ‘’ Ben masum bir insanı öldürmedim ki? ‘’ Diyeceğiz.
13 yaşında bir kız çocuğuna sırayla tecavüz eden 28 kişinin beyni her şeyi ile doğru çalışan bir beyin olabilir mi?
Ya o beyinlerden birinin kız çocuğu iğfal ettikten sonra ‘’ Kusura bakma kızım. Benim senin yaşlarında kızlarım var. Bir kere şeytana uydum işte. Al bu parayla karnını doyur’’ Diye tecavüz ettiği kıza pata vermesine ne demeli? Böyle bir beyin formatlanmış değil de nedir?
Üç yaşındaki bebeği tecavüz edilerek öldürülen bir annenin - Çok afedersiniz- ‘’ Tokmakçım elimden gitmesin ‘’ Düşüncesiyle kendi öz çocuğunu öldüren sapık sevgilisini şikayet etmemesini neyle nasıl izah edersiniz eğer formatlanmış bir beyinle izah etmezsiniz?
Bir kaç aslan koskoca sürüye saldırıp içlerinden birini parçalarken seyreden bizonlar gibi öylece öküz öküz seyrediyor seyretmekle kalmayıp bazen ‘’ Öküz olarak yaratılmanın doğal sonucu’’ şeklinde yorumlar yapıyoruz misal olarak.
Daha yüzlerce, binlerce örnek vermek mümkün bu ‘’ Şok Doktirinine’’
İşin ilginç tarafı, aslında hepimiz bazı şeylerin farkındayız (!) Mesela çıkın bir araştırma yapın yüz kişiden en az yetmişi size tv de en çok belgeselleri seyrettiği söyleyecektir. Ama ‘’ Bana suda yaşayan bir memeli söyler misiniz?’’ Diye sorsanız ‘’ Denizde yüzen kadınlar’’ Diye cevap verecektir.
Neşeyle başladım, sonra baya gergin oldu değil mi? O zaman yine yumuşatalım ortamı ve formatlanmış beyinlere son bir örnek ile muhabbeti noktalayalım.
Seneler önceydi. Bir mevlit programı…Kadınlar bir odaya doluşmuş, erkekler de başka bir odaya. Lakin kadınlar tarafında konuşmalar kesilmiyor. Hocalar Kur’an okuyor, konuşuyorlar, Mevlid okuyor, konuşuyorlar, ilahi okunuyor, konuşuyorlar…
Bir kaç kez uyarıldıkları halde konuşmalar devam ediyor…Derken Mevlit bitti, hoca duaya geçti. Lakin konuşmalar halen devam ediyor ama arada hoca ‘’…..Ver Ya Rabbi, …İhsan eyle Ya Rabbi’’ Dedikçe hocanın ne için ‘’ Ver, ihsan eyle.’’ Dediğini anlamadan ‘’Amiiiinnnn’’ demeyi de ihmal etmiyorlar.
Sonunda hocanın tepesini tası attı.
-Şu kadınların dudakları yapışsın da konuşamasınlar inşallah Ya Rabbiii
Kadınlar tarafından ses geldi
-Amiiiinnnnnn
Evet…Şok Doktrininin felaket kapitalizminin yükselişi olduğuna bile değinemeden sayfalar dolusu yazı yazmışım farkında olmayarak.Ben aslında daha sayfalar dolusu yazardım ama ah bu şarkıların gözü kör olsun.
Velhasılı kelam birilerinin yine ‘’Tiridine Bandım’’ Diyerek durumu hicvetmesi gerekiyor en azından. Ama sanırım yine kimse anlamayacak o hicvin altında yatan acı gerçeği.
Olsun..Biz şair ve yazarlar her şeye rağmen devam edeceğiz. Ta ki anlatıncaya kadar…
‘’ Manda yuva yapmış söğüt dalına amanın.
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
Tiridine bandım…
Tiridine tiridine suyuna da bandım.
Para verdim aldım bedava mı sandın?’’
Sadece doğal gaz Faturası 300 Tl. Ev kirası 1000 Tl . Asgari ücretse 1404 Tl ve dudaklarımızda hâla o acı türkü: ‘’Tiridine bandım.’’ Hayali bile güzel değil mi?