12
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1875
Okunma

Pek bilinen bir hikayedir ve Mevlana’nın Mesnevisinde geçer.
Bir Türk, bir Rum, bir İranlı ve bir Arap birlikte bir iş yaptıktan sonra işveren bunlara bir miktar para verir. Yapılan iş çok büyük olmadığı için ödenen ücret de o kadar fazla değildir.
İranlı : ‘’Bu parayla ENGÜR’’ alalım hep beraber yeriz’’ der. Arap, ‘’ Hayır İNEB alalım’’ Diye itiraz eder. Rum ‘’ Ne engür, ne ineb. Bu parayla İSTAFİL alalım’’ Der. Türk ise ‘’ Saçmalamayın ne engürü, ne inebi, ne istafili. Bu parayla ÜZÜM alalım’’ diye fikrini ortaya koyar.
Dört kişi de kendi dediklerinin alınmasında ısrarcıdırlar ve sonunda kavga çıkar.
Bu kavgayı uzaktan gören bir bilge kişi yanlarına yaklaşır ve niçin kavga ettiklerini sorar. Her biri ayrı ayrı kavganın nedenini anlatır. Bilge kişi ‘’ Parayı bana verin dördünüzün de istediği şeyi alayım size’’ der.
Dört kişi şaşırır. Çünkü para dördünün birden istediği şeyi almaya asla yetecek miktarda değildir ama parayı verirler bilge kişiye. Bilge kişi gider hemen karşısında üzüm satmakta olan bir satıcıdan elindeki paranın karşılığı kadar üzüm alıp getirir. Bizim dört kavgacı şaşırırlar çünkü her birisinin istediği şeyi satın almıştır bilge adam. Yani en başından beri dördü de ‘’Üzüm alalım’’ Demek istemişler ama bunu kendi lisanlarınca söyledikleri için birbirlerini anlayamamışlardır.
*
Şu satırları yazdığım an itibariyle beş yıl bir ay on gün , dokuz dakikadır bu sitenin bir üyesiyim. Bu süre içinde 940 adet yazı paylaşmışım bu sitede ( Bu 941. Olacak. Bir başka edebi platformda yazı ya da şiir yayınlamıyorum )
Çok şükür yazdığım ilk yazıdan son yazıma kadar hiç bir yorum yazılmamış yazım olmadı. Okunma sayısı 500 ün altına düşmüş tek bir yazım bile yok. Bunun yanı sıra okunma sayısı 8564 olan yazım da var.
Ancak…
Ancak özellikle son zamanlarda sadece kendim için değil daha pek çok arkadaş için şüphelendiğim bir durum söz konusu: Bu oranlar gerçeği ne kadar yansıtıyor? Yani mesela 8564 okunma sayısı müthiş bir rakam ama gerçekten de bu 8564 kişinin hepsi bahis konusu olan ‘’ İstanbul’u kim feth etti?’’ Başlıklı yazımı tamamen okudu mu? İşte o noktada şüpheler hasıl olmaya başladı bende. Çünkü ben de herkes gibi üzüm diyorum ama ‘’ Sen niçin engura, ineb ya da istafil diyorsun?’’ diye tepkiler alıyorum.
Benim söylemek istediklerim aslında Ömer Kavili’nin söylemek istediklerinden çok farklı değildi bir önceki bölümü yazarken. ( Tabii ki farklar da var ve o farkları ifade etmeye çalışacağım.)
Önce Ömer Kavili ne demiş ona bakalım mı?
Midenize kramp girmeden aşağıdaki yazıyı okuyabilir misiniz bilmiyorum. Ama isimleri okuyun derim. Unutmamak için.
Her meslekten, her yaştan… Az önce hepsi başı bağlı, şişman bir kadına bir miktar para ödediler ve kadın onlara tembih etti:
– Kız 13 yaşında, bekaretini henüz kaybetmedi, kaybetmesi bizim başımızı belaya sokar, ona göre muamele edin.
Her meslekten, her yaştan erkek kalabalığı bu sözler üstüne başını sallıyor.
Onlar ne yapacaklarını bilirler. Onlar erkek!
Teker teker, birbirlerinin sırasını gözeterek odaya giriyorlar.
Ve odaya giren erkekler tekek teker küçük kız çocuğuna, bekareti zarar görmesin diye … ( Ömer Kavilli yazamamış, ben yazayım: Arkadan tecavüz ediyorlar.)
Bu korku filminin, çok gerçek erkek elemanları kimlerdir, ne iş yaparlar? (Liste resmin üstünde)
Doktorlar daha sonraları küçük kız oturabilsin diye tam dört ameliyat yapmak zorunda kalıyorlar.
Mardinli küçük kızın hikayesini daha sonraları öğrenen yazar, en çok bir ifadede donup kalıyor: Adları ve meslekleri belli erkeklerden biri, bir işyeri sahibi. İşini bitirdikten sonra kıza şöyle sesleniyor:
– Kızım, kusura bakma şeytana uydum. Benim de senin kadar bir kızım var. Ramazanda bana gel de karnını doyurayım.
Bu çok erkek beyefendiler, işin kolayını da bulmuşlar, işte asıl korku filmi burada başlıyor: Ramazanda bir kap yemek, Cuma namazında bir rekat namaz ve işi şeytana havale ederek, pir- ü pak evlerine, işyerlerine ve kahvelerine dönecekler! Öyle ki memurların haklarında işlem yapılmayacak, şube müdürleri, oda başkanları, zabıta memurları Mardin’in sokaklarında başları dik dolaşacaklar! Çünkü bu ülke fazlasıyla erkek.
Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 13 yaşında 26 erkeğe satılan küçük kızın, bu kişilerle kendi rızasıyla birlikte olduğu yorumu, anlı şanlı Yargıtay’ın 14. Ceza Dairesi’nde onay gördü. (Kararı veren Yargıtay 14.Ceza Dairesi’nin 11 üyesinden 8’ini AKP dönemindeki yeni HSYK atamıştı.)
Ey ağır ceza mahkemesi hakimleri ! Yargıtay üyeleri! Bu verdiğiniz kararla siz de bu korku filminin ana kahramanlarının yanında yer aldınız.
‘’Kanunlar böyle’’ diye kestirip atmayın, küçücük bir kız çocuğunu savunamayan hukuk ve sizlerin bunun arkasına sığınmanız, bu korku filminin en utanç verici bölümü.
KENDİ KIZINIZ, KARDEŞİNİZ, YEĞENİNİZ VAR MI? VAR İSE ONUN BAŞINA BÖYLE BİR ŞEY GELSE NE YAPARSINIZ?
Hukuk, yazılı kanunların, insan haklarına uygun uygulanmasından başka nedir ki? Hukuk fakültelerinin birinci dersinde bu öğretilir.
Avukat Ömer K A V İ L İ
İstanbul Barosu – 15638
Sanırım hepiniz hatırladınız N.Ç davasını…
2002 yılında olan bu iğrenç olayın faillerinin isimleri ve meslekleri yukarıdaki resimde yazılı. Dikkat edilecek olursa meslekler arasında ‘’Hoca’’ ya da ‘’İmam, müezzin’’ Gibi bir meslek belirtilmemiş.( Pardon..İkisinin adı Şeyhdavut) Ama gelin görün ki kaba tabirle en büyük boku yiyenler başta hukukçularımız olduğu halde , olayın failleri devlet memurları, asker, belediye görevlisi, üniversite öğrencisi, iş yeri sahibi kişiler, bir muhtar, bir öğretmen olduğu halde kabak döndü dolaştı hocaların başında patladı ve hedef tahtasına getirilip yine İslam dini kondu.
Ömer Kavili de bir hukuk skandalını bizlere aktarırken araya ‘’ Cuma namazı, Ramazan ayı gibi kavramları sokuşturmaktan uzak kalamadığı gibi kararı veren Yargıtay 14.Ceza Dairesi’nin 11 üyesinden 8’inin AKP dönemindeki yeni HSYK tarafından atandığını belirterek bu alevden topu AKP nin kucağına koydu sanki hukuk tarihimizde ilk kez dindar görünüşlü bir şeytan suç işliyormuş, ilk kez hukuk adına bir cinayet işleniyormuş gibi.
Evet...Ömer Kavili ile pek çok hususlarda aynı dili kullanıyor her ikimiz de ‘’Üzüm’’ Diyorduk ama şeytanın gizlendiği o ayrıntılarda ben ‘’ Üzüm’’ demeye devam ederken o başka dilden bir şeyler söylüyordu ve benim bir önceki bölümde dile getirmeye çalıştığım hususların başında işte bu gelmekteydi: Sapık sapıktır. Sapığın dini, siyasi görüşü, mezhebi, ırkı hatta cinsiyeti olmaz. Sapık bu nitelikleri yüzünden daha çok sapık ya da masum bir sapık olmaz…Hep bunu anlatmaya çalıştım.
O dönemde elbette olayın iğrençliği, hukuk sistemimizin derbederliği çok konuşuldu ama bir o kadar da -çok afedersiniz- ne boktan (!) bir dinimiz olduğu konuşuldu. Taşa tutulması gereken şey elinde bozuk bir terazi tutan tesettürsüz bayan Adalet olması gerekirken başı takkeli, eli tespihli, sırtı cübbeli bay Müslim oldu. ( Ulan şimdi ‘’ Aha da Sami Hoca Müslim Gündüz’ün savunuculuğuna başladı . ‘’ demezler mi. İşte o zaman çaaat diye çatlarım ortamdam ))))))))))))))) Öte taraftan adalet de şeriata göre düzenlenmemişti ve daha da garibi N.Ç ye tecavüz edenler için çükünden asma, recm etme, iğdiş etme gibi cezalar istiyordu ‘’ Kahrolsun şeriat ‘’Diyenler… Oysa istedikleri bu cezalar bayan adaletin değil şeriatın kitabında vardı.
Ben 2011 de bu dava sonuçlandığında şöyle bir şeyler yazmıştım bu sitede:
ŞİİR Mİ?
BUNLARI MI YAZAYIM ŞİMDİ?
Aşk, sevgi, aşık, maşuk,
Sonbaharda solan yapraklar,
Baharda açan çiçekler,
Çisil çisil yağan yağmur,
İnsanın içini ısıtan güneş,
Masmavi gökyüzü,
Toprak kokusu,
Buram buram hasret,
Sıla, Gurbet,
Ayrıklık, Vuslat,
Kahramanlık, yiğitlik.
Edep, adap, usul, erkan,
Kafiye, redif, uyak, ayak,
Mef’ulün, mef’ulün , mef’ulün , mef’ul
Failatün, Failatün, Failatün, Failün.
Failin - Faillerin - iş bu fiili ( 12 yaşındaki bir kıza tecavüzü ) mağdurenin rızası muvahecesince işlemiş olmalarından dolayı ve dahi tutukluluk süresince gösterdikleri iyi halden ötürü.......
Vicdanım kanıyor.
İçerim yanıyor.
ŞİİR MİİR YOK BU GÜN.
Evet.. Ben O gün ‘’Üzüm’’ demiştim, bu gün de’’Üzüm ‘’ diyorum.
Aslında sizler de ‘’Üzüm ‘’ diyorsunuz . Ama yine de anlaşamıyoruz bazılarınızla.
Yok olmadı…Yine anlatamayacağım. O bakımdan vazgeçtim. Devamı olmayacak bu yazının.
Ben en iyisi çalakalem ‘’mizah’’ diyeyim.
Gerçek değil, uydurulmuş hikayeler anlatayım.
Bî taraf olanın bertaraf olduğu bir ülkede olmayacak böyle.
En sevdiğim, ‘’Can dostum’’ dediğim arkadaşıma bile meramımı anlatamamışsam veya okutamamışsam ne diye yazıyorum ki zaten bu tür fikir yazılarını?