16
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1560
Okunma

Tarih Hocasına
Anlat bana bir parçacık ecdâdımı anlat
Muhtacım o efsaneye tarihe masal kat
Yattıkça büyür dağ gibi bir gövdesi varmış.
Kalkınca uzar gölgesi dünyayı tutarmış.
Düşmanları müstefreşelerden yumuşakmış.
On saltanat el pençe rikabında uşakmış?
Öldükçe yaşarmış yeniden hadiselerde!
Muhtacım o ecdâda yalandır deseler de?..
Anlat bana bir parçacık ecdâdımı anlat,
Muhtacım o efsaneye tarihe masal kat...
Mithat Cemal Kuntay
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
‘’ Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede, sarhoş sarhoşu dakkada ( dakikada) bulur.’’ Diye bir söz vardır ya. İşte bu söze uygun olarak ateistlerin dakkada buldukları bir isim vardır. Bu ismi yazmayacağım. Hem reklamını yapmamak, hem de boşu boşuna bir davaya konu olmamak için... Sadece şu kadarını belirteyim: Maalesef bir zamanlar benim öğrencim olan bir kişidir bu. Ona şimdilik Bay X diyelim.
Bay X ile 1989-1996 yılları arasındaki yıllarda tanışmıştım. O zamanlar oldukça faal, hani cin gibi derler ya işte öyle bir orta okul öğrencisiydi.
1996 dan itibaren bağlantımız kesildi. Ta 2010 yılında sanal alemde tekrar bağlantı kurduk. Fakat Bay X oldukça değişmişti.Herşeyden önce bir Alevi olarak bildiğim Bay X artık herhangi bir dinin mensubu değildi. Her ne kadar Türklerin asıl dininin Şamanizm olduğunu düşünüyor ve Şamanizme oldukça yakınlık duyuyorsa da Şamanist de değildi. Kendini ateist olarak tanıtıyordu.
Çocukken ben tarih diye ne anlatırsam su gibi içen ve aynen kabul eden Bay X artık benden hesap soruyordu. Neyin hesabını mı? Onlara öğretmediğim şeylerin hesabını. Diyordu ki: ‘’ Hocam siz bize pek çok şey anlattınız ama Türklerin kılıç zoruyla İslamiyeti kabul ettiğini anlatmadınız. Talkan ve Cürcan katliamlarını anlatmadınız.’’
Haklı mıydı? Evet maalesef haklıydı. Yalnız anlatamadığımız o kadar çok şey olmasına rağmen her ateist gibi özellikle bu konuyu kafasına takmış olması manidardı ya neyse… Peki niçin anlatmadım bu Türklerin kayıp yetmiş senesini? Bunun aslında pek çok sebebi vardı. Tarih öğretmeni olarak yetişmek üzere bir üniversitenin Tarih bölümüne giriyorsunuz ama mesela size Dersim isyanı ve Kürt isyanları hakkında hiç bir şey anlatılmıyorsa, Türk Tarihi Atatürk’ün ölümü ile noktalanıyor, ondan sonrası hakkında tek bir şey konuşulmuyorsa, Bizans İmparatorlarının hayatı satır satır yazdırılırken Teoman, Bögü Kağan, İlteriş, Tomris, Attila anlatılmıyorsa, Hz. Ebubekir’in cömertliğine saatlerce yer verilirken Hz. Osman ve Hz. Ömer dönemlerinde Horasan ve Maveraünnehirdeki Türklerle Müslümanlar arasında yapılan ilk savaşlar es geçiliyorsa ve dahi daha sonra siz öğretmen olduğunuzda elinizde özeti ‘’ Şunları anlatacaksın ‘’ olan bir müfredat olup o müfredat dışında herhangi bir şey anlatmanız zinhar yasaklanmışsa nasıl anlatırsınız Talkan ve Cürcan katliamlarını?
Evet Bay X haklıydı hesap sormakta ama ben de haklıydım. Aslında bana anlatmayanlar da haklıydı. Dört senelik fakülte yaşamım boyunca( 1974-1978) okul kaç gün açık kalabilmişti ki? Her gün boykot, her gün işgal, her gün kanlı bir olay. Düşünün ki meşhur kanlı 1 Mayıs bile benim fakülte öğrencisi olduğum yıllarda gerçekleşmiş bir olaydı.(1977) Her gün okula giderken ‘’ Ana hakkını helal et’’ diye çıkıyorum evden ve annemin bana bir şey olmadığından emin olmak için yaptığı sağlık kontrolünden sonra evimden içeri girebiliyorum. Her gün şükür namazı kılıyordu annem eve sağ salim döndüğüm için Böyle bir ortamda hocalarım da haklıydı belki Talkan ve Cürcan katliamlarını ve saydığım diğer bilgileri verememekte. Çünkü onların da zamanı yoktu. Zaman bulduklarında da dersten çıkarılıyorlardı ki rahmetli Prof Dr. Münir Aktepe’nin ağlayarak çantasını toplayıp dersten çıkmak zorunda kaldığı günü ömrüm boyunca unutamam.
Kısacası bize ufacık bir bilgi olarak Müslümanlar ile Türkler arasında önceleri savaşlar olduğu, Türk hakanı Sulu Kağan’ın ordusunun gözü önünde Müslümanlarca idam edildiği, ancak daha sonra Türklerin kendi inançlarında da tek bir tanrı olması, İslamiyetin kendi ahlak ve örflerine uygun olması sebebiyle İslamiyeti benimsedikleri anlatılmıştı, biz de hep öyle anlattık gitti vesselam.
Peki öyle değilmiymiş?
Değilmiş (!) Ya neymiş? Türkler İslamiyeti kılıç zoruyla kabul etmişlermiş (!)
Bu başlık altında internette pek çok bilgiye ulaşabilirsiniz. Pardon. Türklerin İslamiyeti kılıç zoruyla kabul ettiğine dair bilgilere değil. Sadece ve sadece Emevi hainlerinin Türklere uyguladıkları katliamları öğrenebilirsiniz o kadar.
Evet Emevi hainleri Türklere çok büyük zulümler yapmıştır. Ama baskıyla ve zulümle İslamiyeti kabul ettirememişlerdir. Türkler öyle baskıyla, zorlamayla din değiştirecek bir millet olsalardı yüzlerce sene süren Çin baskısıyla topyekun Maniehist ya da Budist olurlardı. Peki Maniheist ve Budist olan olmadı mı? Oldu tabii ki. Hatta Hrıstiyan ve Musevi olan da oldu ( Hazarlar Musevi- Yakutlar Hrıstiyan ) ama baskıyla değil. Hazarlar hangi Yahudinin baskısıyla Musevi oldu? Ya da Yakutları hangi Hristiyan devlet zorla Hristiyan yaptı? Yok…
Talkan ve Cürcan katliamları dedim durdum ya bu savaşları uzun uzun anlatmayacağım. Merak edenler Google a ‘’ Talkan ve Cürcan Katliamları’’ diye yazsınlar sonra başlasınlar okumaya. Ben kısaca yaklaşık 670 li yıllarda başlayıp 749 yılına yani Abbasilerin, Emevi hanedanını sallamaya başladığı tarihe kadar Müslümanlarla Türkler arasında süren bir dizi çok kanlı ve vahşi savaşlar olduğunu söyleyeyim o kadar. Bir de bu savaşlarda Türkün Türk’e ihaneti had safhadadır.
Şöyle bir soru sorulamaz mı? ‘’ Hocam bunca zulüm ve işkence karşısında Türkler ‘’ Tamam ya ben de Müslüman oldum.’’ Diyerek canlarını kurtarmak için İslamiyete geçmiş olamazlar mı?’’ Elbette pek çok Türk canını kurtarmak için Müslüman olduğunu söylemiş olabilir ki bu gayet normaldir. İslamiyette bile can tehlikesi söz konusuyla yalan söylenebileceği kuralı vardır. Mesela : Ammâr b. Yâsir…
Müşrikler, Yâsir’in oğlu Abdullah’ı yerden yere çalarlar, Ammâr’a ise demir gömlek giydirirler ve onu işkenceden işkenceye uğratırlar, o kadar ki, Ammâr ne dediğini ve ne yaptığını bilmez hale gelirdi. Vücudunu ateşle dağlarlardı. Yapılan işkenceler o noktaya varmıştı ki, Ammâr diliyle, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) getirdiği dini inkar etmek zorunda kalmış, daha sonra ağlayarak durumu Peygamberimize bildirmiş, Resûlullah’ın "Kalbin nasıl?" sorusuna: "İmanla dopdolu", cevabını verince: "Seni işkenceye uğrattıklarında dilinle istediklerini söyleyebilirsin." karşılığını almıştı.
Ammar bin Yasir’e zorda kaldığı ve hayati tehlike söz konusu olduğu için ‘’Muhammed ve onun getirdiği dine inanmıyorum.’’ Dediği için kafir denilemeyeceği gibi aynı hayati tehlike karşısında ‘’ Müslüman oldum, sizin dininizi kabul ediyorum.’’ Diyen bir Türk’e de Müslüman denemez. Sadece ve sadece ‘’Türkler kısa bir müddet için de olsa canlarının, mallarının, ırzlarının korunması için şeklen Müslüman gibi görünmek zorunda kaldılar.’’ Denir. Ama bakın bunu söylemek bile Türk’e hakarettir biliyor musunuz? Neden mi?
Emevi hainleri sadece Türklere katliam uygulamadılar. Herkesin çok çok iyi bildiği Kerbela olayında kimi şehid ettiler? Anlatmama gerek var mı? Kerbela’yı herkes bilir bu ülkede.
Emeviler bir tarafta Türk katliamı yaparken öte tarafta Müslüman katliamı da yapıyorlardı. Aynı anda…Aynı dönemlerde… Evet bu ülkede herkes Kerbela olayı hakkında bilgi sahibidir az çok ama Harre olayını bilen neredeyse yoktur. Yani Emevilerin Kerbela olayından sonra Kabeyi mancınıklarla taşa tutması, yüzlerce sahabinin kafasını kesip piramitler oluşturması. Sahabilerin sakallarını yolup kan revan içinde bırakmaları, kızgın su dolu kazanlara atmaları ( 27 Ağustos 683 … Bundan birkaç ay sonra Yezit geberip gidecektir.)
Tüm bu vahşetin sebebi nedir peki? Yezit’e yapılacak biat şu şekilde olacaktır:’’ Yezit’in kulu ve kölesi olarak biat ettim.’’
Arap, ‘’Yezit’in kulu ve kölesi olarak biat ettim. ‘’ Demez ve işkenceler altında ölmeye razı olur ama Türk kılıç zorunu görünce ‘’ La ilahe illallah, Muhammedun resulullah’’ der(!) Demekle de kalmaz. Kalben de Müslüman olur. Buna mı inanalım şimdi? Buna inandığımız zaman Türk’ü yüceltmiş mi oluyoruz yoksa her fırsatta hakir gördüğümüz Araptan daha da hakir olduğunu mu kabul etmiş oluyoruz?
Ayrıca Türkler ‘’Biz Müslüman olduk’’ deseler de canlarını koruyamazlardı Emevi zulmünden. Zira Emevilere göre bir toplum Müslüman olsa bile eğer Emevi soyundan değilse Mevali idi. Yani köle. Türkler ise köle olarak yaşamayı kabullenecek bir millet olsa idiler hazırda koskoca Çin vardı. Onun kölesi olarak yaşarlardı. Ne diye yüzlerce kilometre yol tepip Horasan-Maveraünnehir bölgesine geldiler ki?
Bir diğer konu: Türklerle Müslümanlar arasındaki savaşlar 749 yılında sona ermiştir. Aradan sadece bir sene geçer, Emevi devleti yıkılır yerine Abbasi devleti geçer. Bir sene daha sonra 751 yılında Türklerin yaşadıkları bölgede Talas Nehri civarında ilk kez Çinliler ve Araplar karşı karşıya gelirler. Malum, az buçuk tarih okuyan herkesin bildiği meşhur Talas savaşı…
Türkler ikilem içinde. Bir tarafta eski düşman Çinliler, öte tarafta yeni düşman Müslüman Araplar, Ortada kendileri. İki taraftan birinin yanında yer almak zorundalar.
Haaa anlatıyorum ama şimdi birileri çıkıp ‘’Yok Talas Savaşı öyle değil’’ de diyebilir. Ben bildiğim şekilde anlatmaya devam edeyim.
Eski düşman Çinlilere baktığımız zaman adamlar bizim korkumuzdan Çin Seddini yapmışlar, heriflerin canına okumuşuz falan filan ama her nedense bizim ana vatanımız dediğimiz topraklarda onlar kalmış, biz göç etmek zorunda kalmışız. O kısma takılmadan devam edelim. (Tabii ki onların da bizi yendikleri olmuş. Yoksa Hun, Göktürk, Kutluk, Uygur devletleri kendi kendine yıkılmadı ya.)
Neyse…Dağıtmayalım…Uzun lafın kısası Çin ile yaptığımız savaşlara baktığımızda yenilgilerimizde Çin’in bize karşı Emevilerden daha müşfik davrandıklarını görüyoruz. Öte taraftan Daha iki sene öncesine kadar Emevi Arapları yapmadıkları eziyet ve işkence bırakmamışlar yani Araplarla yapılan savaşların ve uğranan katliamın izleri taptaze duruyor. Henüz yaralar bile kabuk bağlamamış. ( Mecazi anlamda değil, gerçek manada yaralar kabuk bağlamamış) . Bu durumda mantıken Çinin yanında yer almamız gerekmez mi? Hal böyleyken gidip Arapların yanında yer almamız fazlaca aptallık değil mi? Yoksa Türkler o devirlerde de mi aptal idiler (!)
Ama şunu da kabul etmek lazım: Türkler Talas Savaşında birdenbire karşılarında Polat Alemdar’ın babası Ömer Baba gibi munis ve yüreği insanlık sevgisiyle dolu yeni Müslümanları( Abbasiler ) görünce ‘’Aaaaa yahu bakın bunlar ötekilere benzemiyor. Bunlar çok cici insanlar, haydi gelin hep beraber Müslüman olalım’’ da demediler. Yani evet Talas Savaşı ilişkilerde bir dönüm noktasıdır ama Türklerin Müslüman olması öyle hemen 751 yılında gerçekleşti zannedilmemelidir. Bu, yüzlerce sene süren bir süreçtir ve bu süreç içinde ne Arabın ne de bir başkasının baskısı, kılıcının zoru asla söz konusu değildir.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Aslında ‘’ He he ‘’ deyip konuyu kapatmak varken ne diye yazıp duruyorum onu da bilmiyorum ya, sanırım Fuzulî sendromu: ‘’ ‘’ Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil ‘’
‘’He he, Türkler kılıç zoruyla Müslüman oldu. He he, Osmanlılar da Türk filan değildi. Ama yine de ‘’ Ne Mutlu bana ki Türk’üm’’ Ne mutlu ki kılıcın zorunu görünce Müslüman olmuşum, ne mutlu ki 600 sene Türk olmayan bir hanedana kölelik yapmışım. Mutluluktan uçuyorum.
Bu arada ABD li İrlanda asıllı komedyen ( komedi albümleri sayesinde 5 kez Grammy ödülü kazanmıştır ) George Charlin der ki:
‘’Elemanın tekinin arabasının arkasında şöyle bir yazı gördüm: ‘’ Amerikalı olmaktan gurur duyuyorum.’’ Ve düşündüm. Ki ‘’ Bu ne lan şimdi’’ Çünkü gurur kendi başına bir şeye ulaşarak ya da başarararak kazanılan bir şeydir.’’Kazara doğarak’’ gerçekleşen bir şey değil.
İrlandalı olmak?
İrlandalı olmak bir ‘’yetenek’’ değil ki. Sedece boktan bir genetik kaza!]
Bu da ayrı bir görüş tabii ki.