8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1740
Okunma

Kamil Oğuz ve Sami emeklisinin karşılıklı olarak kaleme aldıkları kendilerine ait ve tabi ki komedi unsurlarının da içinde olduğu yaşam hikayelerini anlatan yazıyı, uzunca bir süredir edebiyat defterinin değerli okuyucuları takip etmektedir. Biraz tebessüm ederek, biraz da gıcık alarak, ama ilgiyle ve merakla bu ilginç mizahi yazı dizisini okumayı sürdürmüşlerdir.
Sami emekli ile Kamil Oğuz arasında uzunca sayılacak bir süredir devam eden kadim dostlukları dikkat çekici olduğu kadar aslında biraz da ilginçtir. Şöyle ki; yukarıda ki resimde görüldüğü şekli ile fiziksel anlamda çok farklı insanlar oldukları gibi düşünce yapıları dünya görüşleri vs gibi karakteristik özelikleri, yani huyları da çok farklıdır. Ama buna rağmen her ikisinin de tıp otoritelerini hayrete düşüren bilim dünyasında şaşkınlık yaratan on milyarda bir olasılıkla rastlanan ve insanı şoke eden, ortak bir özelliğe sahipler.‘’Çapkınlık’’Evet evet çapkınlıkları, doğrusu okuyucu yukarıda ki fotoğrafa bakınca, yok artık! Yahu insan hiç mi aynaya bakmaz diye bir düşünceyi zihninden geçirse ve böyle bir şeye pek ihtimal vermiyor olsa da ama maalesef böyle bir gerçek vardır.
İşin asıl ilginç yanı bazı huylarının fiziksel görünümleriyle ters orantıda olmasıdır. Mesela Kamil oğuz daha cüsseli kilolu ve kıllı olmasına karşın, daha kırılgan ve alıngan müzikle ilgilenen gitar çalan şiir yazan duygusal birisidir. Edebiyat defteri ismiyle bilinen meşhur bir sosyal paylaşım sitesinde çalışmalarını okuyucuyla paylaşan duyarlı, hisli ve damarına basılmadığı sürece de mülayim birisidir. Kamil oğuz bu özelliğini genetik bağı olan samancı Mustafa dan ve kökleri Osmanlıya dayanan saray kültüründen almaktadır.
Sami emeklisi de gerçekte edebiyat hocası olmasına rağmen daha ufak tefek sayılan fiziksel görünüme karşın aksine çok farklı bir tarzı vardır. Genelde ceketini omzun da taşıyan ayakkabılarının arkasına basan sivri burun ayakkabı ve beyaz çorap giyen yan yan yürüyen ve yürürken de sürekli elinde de tespih sallayan birisidir. Sami emeklisi her ne kadar devlet memuru olsa da onun da karakteristik özeliği yüz yıllar öncesine Celali aşiretine dayanır. Yani huyunu genetik bağı olan büyük dedesi ve aşiret reisi Eli Eyüp’ten almıştır.
Farlı kültürlerden gelen bu iki insan ilerleyen yıllarda,
Yavruyla Katip- Noktayla Virgül -Lor el ile Hardi gibi bir ikili oluşturacak bu kadim dostların birliktelikleri ilerleyen yıllar da duygusal komedi tarzında keyifli mizah yazılarına dönüşecektir.
Bu ikilinin tanışmışlıkları ve dostlukları edebiyat defteriyle sınırlı değildir. Yani yıllar öncesine uzanır ve taaa ilkokul çağlarına kadar dayanır. Aslında buna tam olarak bir dostluk değil de daha çok çekişmeye dayanan sıkı bir rekabette denilebilir. Bu rekabetin başlangıç noktası yani ana unsuru ilkokulda her ikisinin de gördüklerinde cinsel libidolarının tavan yaptığı ortak aşkları olan Şükufe isminde ki kız öğrencidir.
Şükufe tüccar babanın kaşar bir kızıdır ve babasından aldığı özelliklerle de çok anasının gözü kurnaz birisidir. Öyle ki farklı sınıflarda okuyan bu iki saftrik arkadaşı farklı zamanlar da ayrı ayrı idare ettiği gibi, Onlara biraz cilve yapıp ilkokulun kantininden gazoz bisküvi lokum şekerleme vs gibi şeyleri kendine ısmarlattırmaktadır.
Küçük Sami o zamanlar da öğrencilerin giydiği siyah önlüğün, ön düğmeleri açık şekil de ve beyaz yakalığı kirden krem rengine dönüşmüş bir ucu yakasına ilikli diğer ucu da yandan aşağıya sarkan vaziyette pejmürde bir halde gezerdi. Yine bir teneffüs saati esnasında küçük Sami okulun bahçesinin sote bir yerinde buluştuğu Şükufe’nin belli belirsiz memelerini bir punduna getirip ellemeye çalışırdı.
Şükufe daha o yaşta işi iyi bildiği için, küçük Sami’nin memelerini elleyeceğini hissettiği esnada, hemen kendini naza çeker işaret parmağını arabanın sileceği gibi sağa sola sallar ve –Aa-aaa olmaz ki hani benim gazozum? Gazozumu almadan asla elletmem derdi. Bu sözün üzerine küçük Sami de koşarak okulun kantinine gider gazozu alır getirirdi. Fakat bu seferde ders zili çaldığı için yine hiçbir şeyi elle yemeden boynu bükük vaziyette sınıfına giderdi.
Bu cinsel içgüdüden kaynaklanan fiziksel taciz eylemini küçük Sami okul dışında da sürdürürdü. Şükufe ne zaman parka oynamaya gitse küçük Sami de hemen komşunun üç yaşında ki çocuğunu gezdirme bahanesiyle alır parka götürürdü. Şükufe’nin çocuğa olan ilgisinden istifade edip küçük Sami de Şükufe’nin memelerini ellemeye çalışırdı. Fakat çocukluk çağları boyunca bu eylem, teşebbüs den öteye geçememişti. Bu başarısız taktiksel eylem teşebbüsünü yaşlılık dönemlerine kadar farklı milletlerden başka kadınlara karşıda bu kez torunu Elifnur’un vasıtasıyla sürdürmüştür.
Bir sonra ki teneffüste yine okulun bahçesinin bir başka sote yerinde küçük Kamil oğuz’la buluşan Şükufe bu kez de onu kafalayıp okulun kantinin den bir şeyler ısmarlatma ya çalışıyordu.
Kamil Oğuz o çağlarda da oldukça iri bir çocuktu, fakat zeka seviyesi fiziğiyle aynı orantı da gelişmemişti. Ancak Kamil oğuz’un küçük Sami’nin aksine üstü başı çok düzgündü. Gür saçlarını dana yalamış gibi yana yatırmış şekilde tutmayı çok severdi. Önlüğünün sol cebinde taşıdığı mendiliyle boynundan hiç çıkarmadığı ortasından delinip iple bağlanmış silgisi ile çok temiz ve düzenliydi. Öyle ki, okul dışında da önlük giymediği zamanlar da bile ipe asılı silgiyi boynundan çıkarmaz öylece kolye gibi boynunda asılı gezerdi. Ortaokul ve lise çağlarına kadar bu alışkanlığından hiç vaz geçmemişti. Bunda Şükufe’nin dalga geçmek için önlüğün ve boynunda asılı silginin çok yakıştığına dönük övgü dolu sözlerinin de önemli etkisi olmuştu.
Aslında kamil oğuz da cinsel fantezilerinin peşindeydi ama o olaya daha farklı bir biçimde yaklaşıyordu. Örneğin kızı güldürmek için komiklik olsun diye dudaklarını öne doğru uzatıp büzerek kendi işaret parmağını bir biri ardına hızla dudağına sürtüp‘’bııırım bııııırm bırıııım diye sesler çıkartıyordu. Sevimli gözükerek Şükufe’yi güldürüp onun gönlünü kazanacağını bu sayede de zaafından faydalanıp onu öpebileceğini sanıyordu ya da en azından bu niyetle yoklama çekiyordu. Fakat onunda bu teşebbüsü bir sonuç vermiyor, kâmil oğuz da bir öpücük uğruna habire Şükufe’ye okulun kantininden yiyecek içecek taşıyordu. Bu durum ortaokulun ve lisenin sonlarına kadar sürmüştü.
Ergenlik çağlarına girdiklerinde zaten pek yakışıklı olmayan simaları bir de ergenlik sivilceleriyle dolmuş ‘’ALLAH’’ günah yazmasın hilkat garibelerine dönmüşlerdi. Bir gün Kamil oğuz Sami’nin ikamet ettiği tek katlı müstakil eve gidip kapıyı çalmış kapıyı açan Sami’ye önemli bir şey söyleyeceğini onun içinde dışarı gelmesini istemişti. Dışarı çıkan Sami ile birlikte çocuk parkına gitmiş ve bir banka oturup konuşmuşlardı. Söze ilk başlayan Kamil Oguz olmuştu
-Sami?
-Ne var kamil?
-Sana bir şey söyleyeceğim
-Ne söyleyeceksin haydi söyle?
-Şey çok korkuyorum?
-Neden korkuyorsun söylesene
-Benim şeyim
-Neyin?
-Anla işte şeyim
-Haa anladım ne olmuş şeyine?
-Neden olduğunu bilmiyorum ama bazen kendiliğinden boyut değiştiriyor.
-Haa o mesele ben sana söylemedim ama benim ki de öyle bende çok korkuyorum ne yapacağız!?
Bir süre bu doğal biyolojik durumla ilgili kendi aralarında konuştuktan sonra kendilerince bir çözüm bulmuşlardı. Yakında ki Koruluğa gidip taşla ezeceklerdi. Bu konuşmayı duyan yan bankta oturup gazete okuyan torunu Poyrazı parka oynatmaya getiren emekli mühendis Gökhan Bey okuduğu gazeteyi katlayıp ikisini de yanına çağırmıştı çok içinden gelmese de Kamil Oguz ve Sami’nin şefkatle başlarını okşayıp söze başlamıştı.
- Bakın çocuklar konuştuklarınızı duydum sakın öyle bir şey yapmayın şeyinizin boyut değiştirmesi gayet doğal korkacağınız bir şey yok siz büyüyüp evlendiğinizde o şey işemenizin dışında da size lazım olacak tamam mı çocuklar? Biraz daha büyüdüğünüzde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Diyerek onlara biraz bilimsel biraz da nasihat niteliğinde bilgiler vererek yardımcı olmaya çalışmıştı. Şeylerini taşla ezmekten vaz geçmişlerdi ama Gökhan beyin söylediklerini de tam olarak anlamamışlardı. Kafalarında oluşan yığınla soru işaretini hiçbir ortam da dışa vurmadan üniversite çağlarına kadar gelmişlerdi.
Bu iki kadim dostun yolları üniversite yıllarında bir süreliğine ayrılmıştı. Genç Sami sağ görüşlü öğrencilerin olduğu bir okulda okurken Kamil Oguz da Eskişehir de sol görüşlü öğrencilerin olduğu bir üniversiteyi okuyordu. İlgi duydukları Şükufe de iyice serpilmiş bir içim su olmuştu ünlü bir manken ajansıyla anlaşmış ve podyumlarda boy göstermeye başlamıştı. Mankenlik yaparken tanıştığı kendisinden otuz beş yaş büyük sosyetenin yakından tanıdığı çok zengin bir para babasıyla evlenmiş evlilikleri gazetelerin magazin sayfalarına kapak olmuştu. Bu haberi gazetelerden öğrenen Kamil Oguz ve genç Sami derin bir üzüntü yaşamışlardı.
O yıllar da ülkede sokak ortasında sevişen ve aşk yaşayan insanlar alıp yürümüştü ahlak sukut etmişti ve netekim bu duruma daha fazla sessiz kalmayan ordu darbe yapmıştı. o zaman ki Genelkurmay başkanı olan org sn; Tacettin Yıldırım. Hava kuvvetleri komutanı org sn;Bedri Toklu. Jandarma genel komutanı org sn Eyüp Yaşar Ovacık ve deniz kuvvetleri komutanı ora sn; Serhat Bingöl yönetime el koymuştu. Karıştır ama seviştirme adı altında yeni bir uygulama başlatmışlardı.
Ülkede sevişen lise ve üniversite talebeleri de dahil sokakta rastladıkları kim varsa içeri almışlardı amaç ülkede bozulan ahlak düzenini yeniden tesis etmekti.
O uygulamalar da Kamil Oguz ve genç Sami de içeri alınmış ve aynı koğuşa koyulmuştu. Yani kader bir kez daha bu ikiliyi yan yana getirmişti. İçeride geçen sürede bol bol konuşma vakitleri olmuş ve Şükufe’nin yıllar dan beri her ikisini de söğüşlediği gerçeğini sorguda ki, itiraflarından ikisi de öğrenmişti.Bu itirafla birlikte dostlukları gizli bir çekişmeye ve rekabete dönüşmüştü.içeride geçen zaman süresinde genç Sami boncuktan kuş yapmayı öğrenirken Kamil Oguz da gitar çalmayı öğreniyordu.Ancak genç Sami’nin boncuktan yaptığı kuş öyle arabaların dikiz aynasına asılan türden dekoratif amaçlı bir kuş değildi. Daha çok birlikteliklerde korunmak için erkeklerin kullanacağı esnek lastik ip kullanarak boncuktan yapılmış bir tür koruyucuydu.
Bir süre sonra her ikisi de tahliye olmuştu. Darbe yönetimi içeri girdiklerinden dolayı memur olma ve okuma haklarını ellerinden almadığı için üniversite öğrenimlerine devam etmişlerdi. Hem okuyup hem çalışıyorlardı Kamil oğuz içeride gitar çalmayı öğrendiği için akşamları bazı kulüplerin orkestralarında gitarist olarak çalışıyordu.
Genç Sami de içeride yaptığı yüzlerce boncuktan kuşları semt pazarlarında satmaya çalışıyordu.
Üniversite bitmiş Kamil Oğuz bir kamu kuruluşuna kapağı atmış genç Sami de öğretmen olarak devlet kadrosunda görev almıştı. Artık münasip hanım adaylarından biriyle yuva kurma zamanları gelmişti. Aday derken sözün gelişi ortada aday falan yok ta neyse yinede ümidi kesmemek lazım ancak aldıkları maaş evlenmeleri için yeterli değildi. Onun için gitar çalmaya ve boncuktan kuş yapmaya devam etmişlerdi.
Bir gün gazeteler de çıkan sosyeteyle ilgili önemli bir haber Kamil Oguz ve Sami hocanın çok dikkatini çekmişti.
Devamı ikinci ve son bölümde
Serhat BİNGÖL 04.09.2015