11
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1476
Okunma

Uykumdan uyandığımda bir müddet gördüğüm rüyayı anımsamaya çalıştım. Rüyamda bir kartal, bir aslanla mücadele ediyor, aslan şiddetli bir darbeyle kartalı yere çarpıyor, tam işini bitirecekken gökten simsiyah bir taş düşerek aslanın kafasını parçalıyor, kartal da aslanın leşini yiyordu. Rüyanın etkisiyle uykum dağıldı, kalkıp gökyüzüne baktım. Bulutsuz, pırıl pırıl bir geceydi. Gözcü, Atarneus limanına yaklaştığımızı haber verdi. Gemimiz belli bir mesafede durduğunda limandan davul sesleri geldi. Karşılık olarak gemimizdeki davullar çalındı. Ardından limana girişimize izin verildi.
Limana indiğimizde Kral Attalos’un bizi karşılamak üzere yolladığı iki araba bulduk. Üç senatör öndeki arabaya, diğer iki senatör ve ben de arkadaki arabaya binerek Pergamon’a doğru yola çıktık. Kaptan ve askerler gemide kalacaklarını söyleyerek bizi uğurladılar.
Kral bizi büyükçe bir salonda karşıladı. Güzel bir ziyafet hazırlanmış, din adamları ve askerler masanın iki tarafına dağılmış, danışmanlar kralın sol tarafına oturmuş, sağ kısmı da bizim için ayrılmıştı. Karşılıklı takdim ve hediyeleşmenin ardından yerlerimize oturduk. Senatörler bir yandan yemek yerken, bir yandan kralla en son gelişen siyasi olayları konuşuyorlardı. Bense masanın ucunda konuşulanları dinliyordum. Çaprazımda oturan Pergamonlu komutanlardan birinin laf atmasıyla dikkatim dağıldı:
-İhtiyarların yanına bekçi olarak olarak seni seçtiler haa, eh heh hee..
-Evet bir bakıma öyle diyebiliriz.
-Bir Trireme, altmış piyadelik bir centuria ve başlarında bir subay. Ya parlak biri olmalısın ya da seni gözden çıkarmışlar.
-Bu kanıya nereden kapıldığınızı sorabilirmiyim?
-Kartaca topraklarınızda ve sularınızda cirit atarken, ortam bu kadar güvensizken senatörler neden bu kadar az askerle ve rütbesiz bir subayla gönderilsin?
-Belki de tek bir geminin göze batmayacağını düşünmüşlerdir.
-Belki...Ama şunu da bilmelisin ki aradığınız şey burada değil, Pessinus’ta. Pessinus ise Selevkos topraklarında ve kral artık anne tarafından akrabalarıyla eskisi kadar barışçıl değil.
-Pessinus mu?
-Evet, keltlere aşinasın öyle değil mi? Onlar için çok önemli bir yer. Bir kelt öldürdün mü? Söyle bana, eğer bir kelt öldürmediysen ne demek istediğimden haberin yok demektir.
-Elbette kelt öldürdüm. Fakat kralın Küçük Asya’yı keltlerden temizlediğini duymuştum.
-Bu konuda bizden önce bir çok krallık bunun için uğraştı. Biz de uğraşıyoruz, hatta siz de uğraşıyorsunuz ve bizden sonra da devam edecek. Bu lanet vahşiler tükenmek bilmeyen bir hastalık gibi. Ama konumuz bu değil. Altmış askerle bilmediğin bir diyarda bu beş ihtiyarı koruyabileceğini mi sanıyorsun? Hiç çırılçıplak savaşçıların zırhlı askerleri darmadağın ettiği bir sahne gördün mü?
Kralın ayağa kalkmasıyla komutanın sözü yarıda kesildi. Tam anlamıyla şaşkınlık içerisindeydim. Yapacağımız tek şey Sibil kehanetlerinde bahsedilen Anne Tanrıça’yı Roma’ya götürmekti. Kimse bana anakara içlerine yapılacak bir keşiften söz etmemişti. Komutan haklıydı, kelt gruplarına karşı senatörleri koruyamazdım. Kral konuşmaya başladı:
-Kıymetli dostlarım, müttefikimiz Roma zor durumda ve bunun için bizden küçük bir yardım talep etti. Küçük Asya’nın kadim tanrıçalarından Kibele’yi görkemli Roma’ya taşıyarak eski ihtişamını teslim etmek istiyorlar. Lakin onlara vereceğim haberler pek iyi değil. Aradıkları şeyi Kadim Frigya Krallığı’nın benim hakimiyetimde bulunan kısımlarında bulamadık. Açıkçası nerede olduğundan da tam olarak emin değiliz. Ama aldığımız bilgiler Tanrıça’nın eski frig şehri olan Pessinus’ta olduğu yönünde.
Senatörlerden biri ayağa fırladı:
-Pessinus mu? Bilgilerim beni yanıltmıyorsa anakaradan oldukça içeride olmalı.
-Evet değerli senatör, at sırtında on beş yirmi günlük bir mesafe. Yalnız durumu kötüleştiren mesafe değil, bölgenin mevcut yapısı.
-Biraz daha aydınlatın bizi.
-Yani değerli senatörler, bölge benim hakimiyetim dışında kalıyor, şu sıralar Selevkos’a ait. Ama bu da aslında bir sorun sayılmaz. Geçişiniz için gerekli görüşmeleri yapabilirim. Asıl bizi düşündüren Galatlar.
-Onların tükendiğini sanıyorduk.
-Biz de öyle sanıyorduk ancak her geçen gün yeniden çoğalıyorlar. Ayrıca sizin görkemli ordularınızla bile tüketemediğiniz bir ırkı burada benden beklemeniz biraz garip doğrusu.
-...
-Tabi ki sizi yüz üstü bırakacağımı düşünmeyin sakın. Size iki önerim var. Birincisi centuria birliğinize ek olarak elli adam verebilirim ve küçük bir akın yapabilirsiniz, ki çok tantana çıkacağından ve bölgedeki herkesin başını ağrıtacağından emin olabilirsiniz. Başarı şansınız hakkında ise bir tahmin yürütmek istemiyorum.
-İkincisi nedir?
-İkinci önerim ise bana biraz daha makul görünen ve daha az tantana çıkarıp, daha yüksek başarı şansı olduğunu düşündüğüm küçük bir seyahat. Daha sessiz, daha gizli.
Senatörler kendi aralarında konuşmaya başladılar. Bense komutanla gözgöze bakarak ikinci seçeneğin gerçekten daha makul olduğunu düşünüyordum. Komutan göz kırparak düşüncemi onaylarmışçasına başını salladı.
...
Kralla görüşmemizden üç gün sonra karar verilmişti. Senatörler birlikle birlikte Pergamon’da kalacak ve önemli görevimize ben gidecektim. Sebebi ise senatörlere göre, görev normal bir piyadenin üstlenemeyeceği kadar önemliydi. Ayrıca kaçma riski vardı. Ama kendini lejyona adamış bir subay hem görev bilinci hem de sadakat içerisinde görevi başarıyla tamamlayabilirdi. Senatörlerin en yaşlı olanı Pius tüm yapmacıklığıyla konuştu:
-Evlat bu görev için özel seçildin ve şimdi de kendini kanıtlama zamanı. Tüm Roma’nın kaderi senin ellerinde. Zamanımız kısıtlı biliyorsun. Kartaca kapılarımıza dayandı ve bu belki de son umudumuz.
-Evet farkındayım senatör. Muhteşem bir ordumuz, devasa bir deniz gücümüz var ve biz kurtuluşu unutulmuş bir tanrıçada arıyoruz. Bizim tanrılarımızın bizi yüz üstü bıraktığına mı işaret bu?
-Buraya görevini sorgulamak için gelmedin asker. Ayrıca görevi başarıyla tamamlarsan başkente döndüğümüzde layıkıyla taltif edileceksin. Kimbilir belki de yıldızını parlatan bir seyahat olacak bu.
-Sadece bir an önce ülkeme dönüp evimi düşmandan korumak istiyorum senatör.
-Biz de bunun için burdayız evlat. Tanrılar seninle olsun, özellikle de Kibele, unutma onun topraklarındayız.
Kendi tanrılarımızı bırakıp eski bir barbar tanrısını umut olarak görmek tam bir acizlikti. Stratejik başarısızlıklarımız senatoyu farklı arayışlara yöneltmişti. Tam da herkes bu kadar umutsuzken kahinler eski elyazmalarında bir kehanet buldular. Bu kehanet, söylenene göre Frig Druidlerine aitti ve Roma yabancı bir düşman tarafından tehdit edilirse, çaresinin Ana Tanrıça Kibele’de olduğundan bahsediyordu. Senato bunu halka duyurduğunda tam bir coşku yaşandı ve bunun kolay olacağını düşünen senato birkaç senatörü bu tanrıçayı getirmek için bizzat göndererek daha da büyük gösteriş yapmayı ihmal etmedi. Ama şimdi bütün görev ve sorumluluk benim üzerime kalmıştı.
Sabah erkenden yanıma bir emir eri ve bir iz sürücü alarak yola çıktım.
===============================================================>