11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1431
Okunma

Bu gün aslında bir mizah yazısı yayınlayacaktım. Hatta neredeyse tamamlamıştım yazımı ama yukarıda gördüğünüz resimlerden ikisi yüzünden bundan vazgeçtim.
Birinci resimde bir vatandaşın Osmanlı padişahları ile ilgili bir beyanı var.Bu vatandaş, Osmanlı Padişahlarını piç ilan ediyor. Hem de bunu Osmanlı Şeriatına dayandırıyor.
Önce bakalım kim bu vatandaş?
Bu vatandaşın adı Yılmaz Dikbaş. Aslında bir mimar mühendis. Yani din adına fetva verebilecek bir pozisyonda değil. Öyle bir pozisyonda olmadığı içindir ki aşağıda yayınlayacağım yazısında ‘’Osmanlı Şeriatı’’ denilen bir şeriattan bahsetmiş. Yani adam şeriatın manasını da bilmiyor aslında. Bilse Osmanlı Şeriatı gibi bir kavramı ağzına bile almaz. Çünkü şeriat denen şeyin Osmanlısı, İranlısı, Pakistanlısı, Arabistanlısı gibi bir şey yoktur. Tek bir şeriat vardır o da İslam Şeriatı.
Peki Ne demiş bu yılmaz Dikbaş tam olarak?
Aynen şunları demiş:
Osmanlı Torunlarına Uyarı !
Osmanlı Şeriatı’na göre bir erkek ile bir kadının evlenmeden, yani nikâh kıymadan çiftleşmesi, yani cinsel ilişkide bulunması “zina”dır. Zina, suçtur. Osmanlı Şeriatı’na göre, zina sonucu doğan çocuklara “veledi zina” denilir. Veledi zina; gayri meşru çocuk, yani “piç” demektir. Piç, Farsça isimdir, hakaret ya da küfür anlamı taşımaz. 36 Osmanlı padişahından 4-5’i hariç, tümü Harem’deki cariye adı verilen seks köleleri ile nikâhsız olarak çiftleşmişlerdir. Yani, Osmanlı Şeriatı’na göre zina suçunu işlemişlerdir. Osmanlı padişahlarının, cariyelerle evlilik dışı birleşmelerinden doğan erkek çocuklarına “şehzade”, kız çocuklarına ise “sultan” unvanı verilmiştir. Bazı istisnalar dışında, Osmanlı şehzadeleri ve sultanlarının tümü veledi zina’dır, yani gayri meşrudur, yani piç’tirler. Bu şehzadelerden tahta çıkanlar, padişah olmuşlardır. Bu konuyu, ayrıntıları ve örnekleriyle “GELİN YÜZLEŞELİM” adlı kitabımda yazdım. Günümüzde Osmanlı padişahlarına “ecdadımız” diye böbürlenenlerin, “Osmanlı’nın torunlarıyız” diye övünenlerin, ağızlarından çıkan sözlerin hangi anlama geldiğini dikkatlice düşünmelerini öneririm.
Yılmaz Dikbaş 28 Aralık 2014 [email protected].
Böyle bir beyan bazılarına göbek attırmış adeta. Zevkten dört köşeler. Osmanlı’ya küfredilmesi onlarda doyumsuz bir orgazm zevkine neden oluyor. Hele de konu böyle hayallerinde yaşattıkları ama bir türlü erişemedikleri cinsel fanteziler olunca daha bir zevk duyuyorlar.
Şimdi şu yazılanlara baktığınızda bu zatın mevcut iktidarın karşısında olan biri olduğuna hükmedersiniz değil mi? Elbette ki öyledir. Öyle olmasa Ulusal Kanala çıkarırlar mı adamı? Evet şu an için iktidar karşıtı lakin çok yakın zamana kadar AK Partiye toz kondurmayan biri bu. Sanırım anlamışsınızdır. AK Parti-Cemaat tepişmesi üzerine artık AK Partili olmaktan vazgeçmiş birisi.
Gelelim Yılmaz Dikbaş’ın ‘’ GELİN YÜZLEŞELİM’’ adlı kitabında da yer verdiği şu yukarıdaki satırları nereden aldığımıza:
Efendim bu satırları da Ulusal kanalda Program yapan eski dinci, yeni ulusalcı Selahattin Önkibar yayınlamış. Mal bulmuş Mağribi gibi atlamış bu satırların üzerine. Öyle ya mevcut iktidar Osmanlıcı olduğuna göre, herifin biri de Osmanlılar aleyhine bir şeyler yazdığına göre işte bu yazı alınır, baş tacı edilir, sonra da yayınlanır. Nasılsa memlekette kim araştıracak Yılmaz Dikbaş’ın kim olduğunu. Hatta kendisinin bile araştırdığını hiç sanmıyorum. Eğer araştırmış olsaydı Ulusalcılar ve hatta ulusalcı olmayan solcular için de adeta peygamber mesabesinde olan Türkan Saylan için aynı Yılmaz Dikbaş’ın ‘’ Türkan Saylan Hristiyan Misyoneridir’’ dediğini görürdü. Hoş Türkan Saylan’ın bir Hristiyan misyoneri olarak nitelendirilmesi onların önemli bir kısmı için bir hakaret değil tam aksine şeref payesidir ya o da işin ayrı bir tarafı.
Yok yok merak etmeyin. Ne Yılmaz Dikbaş’a ne de Selahattin Önkibar’a öyle uzun uzun cevap vermeyeceğim. Onlara ve o kafada olanlara cevap yazmaktan gına geldi artık. Onlara söyleyeceğim tek söz var: ‘’ Yukarıda gördüğünüz bayraklar o piç dediğiniz Osmanlı Padişahları tarafından üç kıtada dalgalandırılıdı. Hangisinin gönderi zât-ı âlilerinizin hangi hassas bölgesine girip de rahatsızlık verdiyse söyleyin de onu çıkaralım içlerinden.’’ Bir de tabii ki bu gibilerin utanmadan sıkılmadan ‘’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’ demeleri var. ‘’Altı yüz sene piçlere boyun eğip onların hükmettiği topraklarda onların kulu (!) olarak yaşadığınız için mi mutlusunuz?’’
Gelelim diğer resme…
Evet…Bir tarafta işte böyle bir Osmanlı düşmanlığı hüküm sürerken bir tarafta da sözüm ona bir Osmanlıcılık başlamış. Öylesine bir Osmanlıcılık başlamış ki vatandaş Devletin adını değiştirmiş ve bu yeni devlet adına para bile bastırmış. Para bastırmakla da kalmamış. Bu resmin altına bir de ‘’ Kim hayır demeye cüret edebilir ki?’’ diye yazmış. ( Bu Ak partili olduğunu iyi bildiğim birinin paylaşımı…Yani öyle sahte falan değil )
Yani bu para resmini hazırlayan vatandaş Osmanlı Devletini çok seviyor(!) Sevmesine seviyor ama Osmanlı Devleti hakkında hiç bir şey bilmiyor. Hatta o çok sevdiği devletin adını bile bilmiyor.
Hazırlanan bu şapşalın da şapşalı paraya bir daha bakalım. Ne yazmış vatandaş?
‘’Devlet-i Aliyye-i Osmanlı Merkez Bankası’’
Be hey Allah’ın şapşalı: O çok sevdiğin(!) Osmanlı Devleti’nin adını bari doğru öğren.
Devlet-i Aliyye-i Osmanlı diye bir devlet tarih boyunca olmamıştır. O devlete ya ‘’Devlet-i Aliyye’’ ya da ‘’Devlet-i Âl-i Osman’’ Denir …Devlet-i Aliyye-i Osmanlı değil… Osmanlı devleti tabiri bile aslında yanlıştır çünkü Osmanlılar böyle bir ifade kullanmamışlardır. Cumhuriyet döneminde bizler kısaca Osmanlı Devleti demişiz ya da Avrupalıların kullandıkları ‘’Ottoman Empire ‘’ ifadesini ‘’Osmanlı Devleti-Osmanlı İmparatorluğu ‘’ olarak çevirmişizdir dilimize.
Ayrıca; Güya bir Osmanlı parası bastırıyorsun ama para ‘’ Beş yüz Türkiye Lirası ‘’ Oluyor. Bu nasıl iş? ‘ Neden beş yüz Türk lirası değil de beş yüz Türkiye Lirası?’’ o konuya hiç girmeyeceğim bile. Benim merak ettiğim Devlet Osmanlı devleti olup parasının Türkiye lirası olması meselesi. Bu nasıl bir yüce mantığın(!) eseridir böyle?
Türkiye Cumhuriyeti nerenize batıyor onu bilemem ama bari yeniden kurmayı düşündüğünüz Osmanlı Devletini doğru düzgün tanıyın.
Recep Tayyip Erdoğan nasıl oluyor da bir Osmanlı padişahı oluyor? Bakın onu dahi bilmiyorsunuz. Osmanlı soyundan olmayan biri padişah olamaz. Öyle ki Osmanlıda yedi yaşındaki bir çocuk ( IV. Mehmet- Avcı Mehmet) Padişah olmuş ama yine de hiç kimse ‘’Bunun yerine başka soydan şöyle aklı başında yaşı ve tecrübesi fazla birini padişah yapalım ‘’ Dememiştir, diyememiştir. Hal böyleyken siz nasıl olur da Recep Tayyip Erdoğan’ı Osmanlı Padişahı ilan edersiniz?
Ha son bir şey daha söyleyeyim: Osmanlı Devleti ekonomik açıdan nasıl çöktü biliyor musunuz? Yok yok merak etmeyin kapitülasyonlardan falan bahsetmeyeceğim. Doğrudan doğruya para basımından bahsedeceğim.Hani Osmanlı Devleti adına para basıyorsunuz ya o sebepten…
İlk Osmanlı kağıt parası 1841 de Padişah Abdülmecit zamanında ‘’Kaime’’ adıyla bastırıldı ama öyle sizin dediğiniz gibi ‘Devlet-i Aliyye-i Osmanlı Merkez bankasında değil, Amerika’da bastırıldı. Amerika, Osmanlı Devleti adına bir milyon lira değerinde kaime bastı. Fakat bu paraları Osmanlı Devletine teslim eder etmez bir milyon lira daha basıp el altından Osmanlı piyasasına sürdü. Ne oldu peki? Piyasada para bol ama paranın karşılığı yok hazinede. Çok değil tam on iki sene sonra devlet hapı yuttu ve dış ülkelerden ilk kez borç para aldı faizle. Sonra? İlk borcu aldığı 1853 tarihinin üzerinden yirmi iki sene geçti ve borçların faizlerini bile ödeyemedi. 1875 yılında Sultan Abdülaziz Osmanlı Devleti’nin iflas ettiğini resmen duyurdu.
Sonra?
Yazacağım da anlamazsın. Mesela Muharrem kararnamesi desem bir halt anlamayacaksın. Duyun-u umumiye diyeceğim suratıma bakacaksın mel mel.
Yani kısaca Osmanlı Devleti dedi ki ‘’ Memlekette ne yetiştiriliyorsa, ne kadar yer altı ve yer üstü kaynağım varsa buyurun gelin alın satın, kullanın, işletin , hatta biz çalışalım amele, ırgat gibi sizin için, ne halt ederseniz edin, böylece alacaklarınızı da tahsil edin’’ Tütünden tuza kadar ülkede her şey yabancıların eline geçti.Bu da ne zaman oldu biliyor musunuz? Atatürk’ün doğduğu sene yani 1881 de… Duyun-u Umumiye denilen şey işte buydu.
Bak ne diyeceğim. Ama iyi dinle:
1912 Yılında İtalya ile yaptığımız bir Trablusgarp savaşı var. Duymuşsundur en azından. Hah..İşte İtalya bu savaşta kullanacağı silahların parasını işte bu Duyun-u Umumiyeden aldı. Yani benim çiftçimin yetiştirdiği ürünlerden elde edilen gelir ile benim çiftçimin çocuklarını öldürdü. Yani hani altı yüz yıllık filmin doksan dakikalık reklam arası diyorsunuz ya, işte o reklam arasından önceki son sahnelerden biri buydu.
1914 Yılında başlayan I. Dünya Savaşında da öyle… Duyun-u Umumiyede toplanan paralar mermi olarak bu ülkenin evlatlarının göğsüne, sırtına saplandı.
O Altı yüz yıllık filmin reklam arası verilmeden hemen önce yani en son dakikalarında 1918 yılında ne olmuştu biliyor musun? Bir Mondros Ateşkes antlaşması imzalanmıştı. Sen bir ihtimal sadece 7. Ve 24. Maddelerini bilirsin. Hani şu ‘’ İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa Osmanlı Devleti’nin stratejik öneme sahip herhangi bir noktasını işgal edebilecekler’’ diyen 7. Madde ile ‘’ Doğuda Altı Vilayet denilen yerde bir karışıklık çıkarsa İtilaf devletleri bu illeri işgal etme hakkına sahiptir ‘’ Şeklindeki 24. Maddesini.
Peki 14. Maddesini bilir misin? Ben yazayım: ‘’ İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.) Yani adamların ülkemizi işgal ettikleri yetmiyormuş gibi onların enerji ihtiyaçlarını karşılamak da bize düşüyor. Ama daha da alçaltıcı bir başka madde var: 21. Madde…O maddede aynen şöyle diyor: ‘’ İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.’’ Bu ne demektir biliyor musun? İtilaf devletleri için biz bir İaşe Bakanlığı kuruyoruz. Yani: Yedirip içirme, besleme, bakma Bakanlığı. Bu bakanlıkta İtilaf Devletlerinin ( İngiltere, Fransa, İtalya ) bir temsilcisi olacak ve biz bu temsilciye en halis çaylarımızın nereden temin edileceğini, En besleyici et ve süt ürünlerimizin hangi yörelerimizden temin edilebileceğini, en leziz sebze ve meyvelerimizi nerelerde bulabileceklerini göstereceğiz, bununla da kalmayıp bunları biz temin edip işgalcilerimizin en güzel şekilde beslenmesi ve bakımı için azami gayreti göstereceğiz.
İşte o reklam arası verilmeden hemen önce yaşanan şey buydu. Yani altı yüz yıllık film öyle sandığınız gibi hep ‘’ Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan ‘’ ile dolu değildi. Oldukça şanlı günler de oldu, düşmanını kendi elleriyle besleyip kendi ülkesinin evlatlarını daha rahat bir şekilde öldürsün diye onlara hizmet etmek zorunda kaldığımız belgeleri imzaladığımız aşağılık ve sefil dönemler de.
SON SÖZ:
İster Osmanlı düşmanı olun isterseniz Osmanlıcı, bu sizin tercihinizdir ama her ne halt olacaksanız önce şu tarihi bir okuyun Allah rızası için. Okuyun ondan sonra ne zıkkımın kökü olacaksanız olun. Osmanlı’yı red ve inkar ederek Cumhuriyetçi olamayacağınız gibi Türkiye Cumhuriyetini red ve inkar ederek de Osmanlıcı olamayacağınızı görürsünüz o zaman. Çünkü biri geçmişimizdir, diğeri geleceğimiz… Geleceğimiz için geçmişimizi feda edemeyeceğimiz gibi geçmişimiz için geleceğimizi feda etmemiz de mümkün değildir. Adam olun...Akıllı olun…