7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
4298
Okunma

Nazım Hikmet ‘’Saman Sarısı ‘’ adlı şiirinde dostu ressam Abidin dino’ya sorar ‘’ Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’’
Tabii ki ne Abidin Dino ne de bir başka ressam mutluluğun resmini yapamaz. Çünkü mutluluk hava gibi, elektrik akımı gibi var olan ama gözle görülmeyen bir nesnedir.
Aşk da öyle…Hiç kimse aşkın resmini yapamaz. Tarifini de yapamaz. Kısaca ‘’Aşk işte şudur ‘’ demek mümkün değildir. Hele de bu aşk ilahi bir aşk ise bunun herkese göre tarifi farklı olacaktır. Hatta pek çok insan için böyle bir aşk söz konusu değildir.
Mesela Hallac-ı Mansur ‘’ Enel Hak ‘’ Derken doğrudan doğruya ‘’ Ben Allah’ım ‘’ demiştir. Fatih Sultan Mehmet ‘’ Sakiya mey sun ki bir gün lalezar elden gider’’ derken doğrudan doğruya bir sakiye seslenerek ‘’ Ey saki şarap sun, bir gün lale bahçeleri yok olmadan’’ demektedir. Yunus Emre ‘’ Cennet cennet dedikleri/ Bir kaç ağaç bir kaç huri/ İsteyene ver sen ânı/ bana seni gerek seni’’ Derken ‘’Ben cenneti, oradaki çarpık bacaklı kaknem hurileri ne yapayım. Benim bir manitam var ki üf ki üffff…İşte sen bana onu ver Allah’ım ‘’ demiştir.
Yok yok gülmeyin…Konu aslında oldukça ciddi. O kadar ciddi ki Meşhur Şeyhülislam Ebu Suud Efendi işte bu Yunus Emre şiiri yüzünden ‘’Katli vaciptir’’ fetvası vermiştir.
‘’Sami Hoca sapıttı’’ dediğinizi duyar gibiyim. Hatta ‘’ Hocam fena uçtun şimdi. Ebu Suud Efendi ile Yunus Emre aynı yüzyıllarda yaşamadılar ki’’ dediğinizi de duyar gibiyim. Zaten ‘’ Katli vaciptir’’ dediği Yunus Emre değil…
Kafaları karıştırmadan olayın aslını anlatalım.
İstanbul Millet Kütüphanesi şeriye no. 80’de kayıtlı Fetâvâ-yi Ebu’s Suud adlı eserin 217a ve 217 b’de kayıtlı bulunan bu fetvanın metni şudur:
MESELE: Bir zaviyenin ibadet yerinde çeşitli kişiler ile oğlanlar biraraya gelip türlü nağmelerle “tevhid” ederlerken (lâilahe illallah: Tanrıdan başka Tanrı yoktur) tevhid sözünü değiştirip kâh “dili men” (benim gönlüm) kâh “canı men” (benim canım) deyip ve kâh;
Sen bir ulu sultansın
Canlar içinde cansın
Çün ayan gördüm seni
Pinhan kayusu değil
deyip ve kah;
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
isteyene ver onları
Bana seni gerek seni
diye göğüslerini dövüp garip hareketler yaptıklarında, mahalle ahalisinden bazı kimseler adı geçen zaviyede şeyh olan kimseye;
Bu hareketlere niçin razı oluyor ve yaptırıyorsun dediklerinde o kişi;
”Size ne!”, “Biz cin ve insanı ibadet etsinler diye yarattık” (Zariyat suresi 56. ayet) ayetiyle cevap verirse, adı geçen kimseye şeriata göre ne yapmak gerekir?
EL CEVAP: Bunların anılan sözleri ve hareketleri tam anlamıyla taşkınlık olup, cennet hakkında söylemiş olduğu çirkin sözler açıkça dinsizliktir. Öldürülmeleri mubahtır. Şeyhleri olan dinsiz, anlatılan söz ve hareketler için “yaparlarsa ne olur” demekle kâfir olduğundan başka yaptıkları kötü işi ibadet sayıp kutsal ayeti de ona kanıt olarak göstermekle yine kâfir olur. Bu inançtan dönmezse ortadan kaldırılması gerekir.
MESELE: Şeyhlerden ve dervişlerden bazılarına bir kişi; “Siz niçin namazla, zekatla uğraşmıyorsunuz?” diye sorduğunda karşısındakiler “Batın ilim yanında zahir ilim sözü mü olur? Biz batın ilmi ile uğraşırken zahir ilmi çoktan zaten kavramış oluruz” dese şeriat uyarınca onlara ne yapmak gerekir?
EL CEVAP: Onlar dinsiz ve münafıktırlar. Onlara İslam’dan dönenlere yapılan yapılmalıdır. O boş inançlarından vazgeçmedikleri takdirde katledilmeleri gerekir.
Yani kısaca o bizim büyük din alimi dediğimiz Ebu Suud Efendi eğer Yunus Emre ile aynı zaman diliminde yaşamış olsaydı onu kesinlikle ipin ucunda sallandırır ya da celladın baltasına teslim ederdi. Aha da size belgesiyle birlikte sundum. İnanmayan İstanbul Millet Kütüphanesi şeriye no. 80’de kayıtlı Fetâvâ-yi Ebu’s Suud adlı eserde 217a ve 217 b’de kayıtlı bulunan bu fetvanın metnini okusun.
Ne kadar kolay değil mi? Yaz bir şeyler, sonra da ‘’ Bana inamıyorsanız işte belgeyi şuradan git bul da oku’’ demek. Nasılsa biliyorsunuz ki hiç kimse böyle bir belgenin peşine düşmeyecek hele de biraz mürekkep yalamış bir kişi iseniz size inanacaktırlar nasılsa.
İşte bu sebepledir ki o resmini çizmeniz asla mümkün olmayan aşk ile ilgili olarak da tamamen sizin fantezileriniz olan düşünceleri, ya da bazı insanların fantezileri olan anlatımları alır bunlara gerçek diye inanırsınız.Mevlana’nın gay olduğuna inandığınız, daha doğrusu inandırıldığınız gibi.
O yani Mevlana istediği kadar.
MEN BENDE-İ KUR’ANEM EGER CAN DAREM
MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM
EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM
BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM
BEN YAŞADIKÇA KUR’AN’IN BENDESİYİM
BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN YOLUNUN TOZUYUM
BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE
ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM
Demiş olsun fark etmez.
Çünkü birileri ona izafeten bir dörtlük koyarlar önünüze ve ‘’ İşte bak adam bu dörtlüğü ile gay olduğunu bizzat kendisi açıklıyor. Sen daha neyi kabul etmiyorsun?’’ der. Hatta delilini kuvvetlendirmek için bir de Nihal Atsız’ın Mevlana ile ilgili bir makalesinde de Mevlana’ın Türk düşmanı olduğunu, moğolların casusu olduğunu anlattığını, ilave olarak onun gay olduğunu işte bu dörtlükle ispat ettiğini söyler.
Tabii ki söz konusu Nihal Atsız olunca şaşırırsınız. Bakarsınız ki evet aynen o da Mevlana’nın gay olduğundan bahsediyor ve bunun ispatı için aşağıdaki dörtlüğü sunuyor bize.
Kiçkinen oğlan hey bize gelgil
Dağdanan dağnan hey geze gelgil!
Ay bigi sensin, gün bigi sensin!
Bi-meze gelme, ba meze gelgil…
Bu dörtlük Mevlana tarafından Şems için yazılmış Türkçe bir dörtlükmüş. Mevlana’nın homoseksüel oluşunun en önemli kanıtıymış bu Türkçe dörtlük.(!)
İnanırsınız. Çünkü bunu söyleyen öyle eften püften bir adam değil, koskoca Nihal Atsızdır. Yalnız oldukça önemli bir soru atlanmıştır bu iddiada:
Şiirlerini hep Farsça olarak yazmış olan Mevlana bu dörtlüğü niçin Türkçe yazmıştır? Hani Şems-i Tebrizi Türk olsa haydi neyse…Koskoca Mesnevi’yi Türkçe değil de Farsça yazan Mevlana niçin Türk olmayan birine Türkçe bir dörtlükle aşkını(!) anlatmaya çalışmış?
Bir şey daha. Bizim bir hocamız vardı fakültede. Şehabettin Tekindağ ( Allah Rahmet eylesin ) Bir gün Mevlana’dan bahsederken ‘’ Tek kelime Türkçe bilmezdi. Bildiği tek Türkçe cümle ‘’ Begim bize ihsanda bulun’’ dur. Demişti. Yani Mevlana, zamanın sultanı Alladdin Keykubat’a ‘’ Beyim bize ihsanda bulun’’ demekten başka Türkçe cümle bilmiyormuş. Hal böyleyken Kendisi gibi Türkçe konuşmayan Şems’e nasıl olmuş da Türkçe şiir yazmış?
Yazdırırlar işte böyle…Hayatının buhranlı bir döneminde ’’Kur’an Muhammed’in talimatlarından ibarettir’’ diyen birinin ( Nihal Atsızdan bahsediyorum ), Türkçülüğü adeta din olarak gören bir insanın – Türkçe konuşmadığı ve yazmadığı için- Mevlana’ya gay demesinden daha doğal ne olabilir?
Neyse…Fazla uzatmayalım da bu hususta suçlamaların diğer ucunda bulunan Şems’i dinleyelim.
Bir gün Sultan Veled ( Mevlana’nın oğlu) ile Şems konuşuyorlardı. Sultan Veled ‘’ Sen ve babam hakkında ileri geri bir sürü laf ediyorlar. Hatta iki erkek bu kadar yakın dost olamaz: olursa ortada ağza alınmayacak bir düşkünlük vardır diyenler bile çıkıyor. öyle kızıyorum ki böyle art niyetli, bu kadar fesat dolu olmalarına..
Şems derin bir ah çekti ve şu hikayeyi anlattı.
‘’ ’iki seyyah bir şehirden diğerine gidiyormuş. derken yollarının üstüne taşkın bir dere çıkmış. tam suyu geçecekler, az ötede korkudan tir tir titreyen yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. adamlardan biri hemen kadının yardımına koşmuş. onu sırtına almış, suyu öylece aşmış. sonra kadını derenin öte yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. böylece yollarına devam etmişler. ancak yolun kalan kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. suratından düşen bin parça. somurttukça somurtuyor. birkaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş:
- Ne demeye o kadına yardım ettin? bir de üstelik ona dokundun. seni ayartabilirdi, baştan çıkarabilirdi! erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! ayıp yahu! olmaz, bize yakışmaz!"Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:
-iyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hâlâ taşırsın?’’
Bu hikayeyi anlattıktan sonra devam etti: "Kimi insan böyledir. Kendi korkularını, önyargılarını başkalarına yansıtır ve onlarda gördüğünü sanır. İşte asıl yük budur. Zihinlerini zanlarla doldurur, sonra da bunca ağırlığın altında eziliverirler. Babanla aramızdaki bağın derinliğini anlayamayanlara söyle, önce kendi zihinlerindeki kiri pası temizlesinler.’’
Şimdi ‘’Hocam o dörtlük var mı yok mu, varsa neden Türkçe yazılmış?’’ diye sorabilecek olan dostlara kısa bir açıklama yapalım.
Mevlana’nın sadece Mesnevisi üzerinde konuşuyorum.
Mesnevi : Raynold Allin Nicholson’a göre 25650 beyit; Elif Efendi nüshası: 25689 beyit; Sahih Ahmet Dede’ye göre 25585 beyit; Gazzi Dede Mecmuasına göre: 25820 beyit, Veliyytiddin Efendideki nüshaya göre 25956 beyit ; Edirne Selimiye’deki 709 tarihli nüshaya göre 25669 beyit, Eflaki’ye göre 26660 beyittir. Bu ne demektir?
Bunun ne demek olduğunu Mevlana bizlere söylemiş zaten:
BEN YAŞADIKÇA KUR’AN’IN BENDESİYİM
BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN YOLUNUN TOZUYUM
BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE
ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM
Yani?
Yani gerek Mesneviye gerekse diğer eserlerine pek çok eklemeler yapılmıştır. Mevlana bunun olabileceğini bildiği için peşin peşin uyarmıştır bizleri. ‘’Biri benden bundan başkasını naklederse ben ondan şikayetçiyim’’ diye.
Haa ben bunları yazdım diye bu sorun halloldu mu? Mümkün mü efendim. 750 senedir çözülemeyen sorunu ben gibi bir acizin çözmesi mümkün mü? Ben sadece kendi görüş ve düşüncelerimi yazdım ve Mevlana ile ilgili olarak öne sürülen gay iddialarındaki en önemli müddeiye ( iddia edene ) bir cevap vereyim dedim kendi mantığım çerçevesinde.
Son olarak şunu söyleyeyim: İnternette bu konu ile ilgili okuduklarım neredeyse bana kafayı yediriyordu. Şayet dini bilgileriniz üç kulhuvallah bir elhamdan, tasavvuf hakkındaki bilgileriniz de ‘’ Gel kim olursa gel’’ den öteye gidememişse ( Ben gibi) bu konuya sakın kafayı takmayın.Şarap diyince aklınıza Marmara, Kavaklıdere, Buzbağ ya da Şampanya geliyorsa, Aşk deyince aklınıza orgazm olmak, doyuma ulaşmak, hazzın zirvelerine çıkmak geliyorsa Mevlana, Şems, Yunus, Hacı Bektaş-ı Veli size göre değil. Takmayın kafayı bu mevzulara…