9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2211
Okunma


Dönüp dolaşıp, İstanbul’a yeniden taşınmaya karar verdiğimizde, şehir içinde olmak yerine Tuzla’ya yerleşme kararı almıştım. Bölgeyi henüz keşif edememiştim. Bir çok caddenin, gelip geçerken gördüğüm semtin adını da henüz öğrenememiştim.
Kendi aracımla dolanıp durduğum sürece bunları öğrenemeyeceğimi düşündüğüm bir gün, Pendik’e kadar kendi arabamla gidip, uygun bir yerde park ettim. Bir minibüse binip Kadıköy’e kadar gidip, dönecek ve durakları bir bir okuyup isimlerini öğrenmeye çalışacaktım. Üstelik minibüse binmeyeli de çok uzun zaman olmuştu eminim şehir içi böyle bir seyahat çok hoşuma gidecekti.
Bindiğim aracın şoförü atletik yapılı kızıla çalan saçları ile otuzlu yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim biriydi. Sıranın en başlarındaydım ve araca girer girmez, yerime oturmadan önce ücreti sordum. Güler yüzle parayı alıp, o da nerede ineceğimi sordu. Sonra kapıya yakın olan bir koltuğa oturdum.
Birkaç kişi daha bindikten hemen sonra minibüs hemen hareket etti. Aynı anda sırtımı arka sıradan birisi dürttü. Boş bulunup yerimde sıçradım. Zira arka koltuklardaki müşterilerin şoföre parayı böyle ulaştırdıklarını unutmuştum. Bunu hatırlayınca yanlış bir yer seçimi yaptığımı da anlamıştım.
Arka sırada oturanlar tarafından herkesin ücreti ödenene kadar birkaç kez daha böyle dürtüldüm.
Eh! Adet bu diye sustum. Sabırla uzatılan paraları alıp ben de şoföre uzattım ve yine para üstlerini şoförden alıp kendilerine ileterek, şoför ile onlar arasındaki aracılık vazifemi layıkıyla yaptım.
Bu arada teypte arka arkaya acıklı, hüzünlü şarkılar çalıp duruyordu, ama şarkıların hüznüne inat şoför oldukça neşeli davranıyordu. Aracına binen herkesi çok önceden tanıyormuş gibi güler yüzle karşılıyor, sanki o bir ev sahibiymiş de gelenle de misafirleriymiş gibi davranıyordu.
Çok dikkatimi çekmişti davranışları doğrusu.
Kişiler yerlerine oturana kadar aracını hareket ettirmiyor, inen ve binenleri sabırla bekleyerek “ Aman dikkat edin, basamaklara takılmayın!… Acelemiz yok rahat inin .“diyerek uğurluyordu.
Şaşırmış ve de çok takdir etmiştim bu genci. Hele her durakta durduğunda, orada bekleyenlere;
“Hadi binmiyor musunuz? "Gelin!.. Dolu olduğuna bakmayın ya! Az sonra inecekler var!” gibi laf atmaları, “ Paraya çok ihtiyacım var ya!.. Borçlarımı ödeyeyim ki evleneyim, bekar kaldım zoraki ” öylesine söylenmeleri, arada bir çalan hüzünlü şarkılara kendini kaptırıp ” Ah! Ah!! “ diye iç çeken halleri çok hoşuma gitmişti.
Herkes gibi onun da ille ki sıkıntıları vardır, ama direksiyona oturduğunda vazife başında olduğunun bilincinde, müşterilerine gereken saygıyı ilgiyi fazlasıyla göstermekte olan bir gençti direksiyonun başındaki. Yol boyunca sıkışıp kaldığı trafikte bile, sadece tatlı tatlı söylenmiş, ağzından tek bir kötü kelime çıkmamıştı. Hangi mesleği yapıyor olursa olsun insan, yerini hazmetmeyi bildiğinde sanırım onun gibi davranırdı.
İneceğim durağa geldiğimde böyle bir şoför ile karşılaşmış olmaktan çok mutlu olmuştum. Aracından inerken, kendisine teşekkür ettiğimde “ Çok sağ olun, iyi günler ablam! “ diye karşılık verdi. Belli ki gerçekten işini çok severek yapıyordu. O yüzden de yolcularına böyle güler yüzlü, nazik ve saygılı davranıyordu.
Kim bilir kimin oğluydu! Ama belli ki görgüsü ve terbiyesi aileden geliyordu. . Minibüs trafiğin içinde gözden kaybolurken “ Rast gele kardeşim, bileğine kuvvet, yolun açık olsun, Allan kazadan, beladan korusun seni.” diye dua emekten alamadım kendimi.
Aslında doğal olan da bu tarz davranışlar olması değil mi! Niye şaşırıyordum ki!
Bu genç adamın beni böyle duygulandırmasının sebebi artık insan gibi insanları artık etrafımızda göremez olduğumuzdandı demek ki.
Özlemişim işte, ilaç gibi geldi.