4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
822
Okunma
Sahiden halâ saklıyorum Zeytin’in eşyalarını. O yazımı yazmazdan evvel çok düşünmüştüm. Okuyanlarına aptalca gelebilecek türden bir yazıydı çünkü.
Şimdi o yazımın bana değerli dostlar kazandırdığını farkettim sevinerek. Sevgili İpek Yıldız’ın Zeytin adlı yazısını geç farkettim. Yoktum etrafta. Uzun hikayemin kıvrılmış sayfalarından birinde ve kendimi onarmak meşgalesiyle iştigal etmekteydim zira.
Böyle durumlarda ne söylenir bilemiyorum. Onca yıldır buralarda yazıyorum kendimce. Pek fazla insan tanıdım doğrudur. Çoklarının birer insancık bile olamadıklarını gördüm üzünçle. Ancak bir o kadarının, hatta daha fazlasının kocaman kocaman insanlar olduklarını da duyumsadım.
İnişli çıkışlı iletişimimizi pek güzel özetlemişti Zeytin yazısı. Kalıcı olana erişmekteki kararlılığımızı da vurgulamıştı. Ben susamadım, bir şeyler yazayım söyleyeyim istedim. Ama kelimelerin kifayetlerini kaybettikleri anlardandır şimdi. Acıları bölüşmekten korkmayan kalem dostuma sevgi ve selamlarımla yeniden.
Kimdir bu Zeytin diyenleriniz için biraz anlatayım onu sizlere: Zeytin, bir muhabbet kuşu. Geçtiğimiz yıl tam da on aralık günü kaybettim onu. Bir dizi ihmale kurban verdim ve yokluğuna alışmaya çalışıyorum. Kaybetmek ilk değildi, sanıyorum son da olmayacak ya, Zeytin ayrı hüzünleri taşıyıp getirmişti bana.
İşe benimle gelir giderdi. Yalnızca işe mi? Her yere. Onsuz seyahat edemezdim. Gülerdi herkes elinde kafesle dolaşan halime. Kardeşim evlenmişti, düğününde Zeytin de vardı. Bayram ziyaretlerimde de yanımdaydı haliyle. Zaten böyle bir ziyaret sırasında annem farketmişti Zeytin’in hastalandığını. Mantar olmuştu kuşcağız. Tedavi ettik, eskisinden daha Zeytin olmuştu artık. İlaçlarını sürerken kızar, bir vakit susar konuşmazdı benimle. Sesimin tonundan beni anlar, dinlerdi bildiğiniz.
Onunla geçirdiğim anları uzun uzun anlatabilirim. Yoldaşlığını, kadimliğini ve dahasını. Keşke daha uzun yaşasaydı. Fakat olmadı.
Geçtiğimiz yıl Şile’de gemi batırıp can alan bir fırtına yaşandı. Malesef o fırtınanın aldığı canlardan bazıları halâ denizin dibindedir. İşte o gün uzun süreli bir elektrik kesintisi oldu. Kombi söndü, Zeytin üşütüp hastalandı. Eve döndüğümde şömineyi yakıp onu ısıtayım derken, şömine rüzgâr yüzünden yanmadı. Üstelik ev dumanla doldu. Pencereleri açıp havalandırmam gerekti.
Ertesi gün Zeytinîn yanından ayrılmadığı aynada öylece durduğunu farkettim. Gagasından köpükler çıkartıyordu. Bulduğum ilk veterinere götürdüm, iyi durumda olduğunu söylediler. Yetinmedim başka veteriner klinikleri aradım. İlâç aldım, sarıp sarmaladım Zeytin’i, elimden geleni yaptım ama olmadı. Ne ilginçtir ki, onu yeniden veterinere götürdüğüm yol boyunca iyiymiş taklidi yaptı bana. Veteriner kliniğine girdiğimizdeyse artık bırakıverdi kendisini. Felç olmuş dedi veteriner. Gece kalsın bakalım. Umarım iyileşir diye de ekledi. Onu orada bırakıp çıktım. Durumunu sormak için aradığımda, öldüğünü söylediler Zeytinîn. Uzun zamandır hiçbir şey için bu kadar içli ağlamamıştım. Günlerce hep eşyalarına baktım ve onları özenle sakladım.
Şimdiyse Zeytinîn kanatlarına tutunup bana ses veren kocaman bir insan, hem onu hem beni yazmış güzel kalemiyle. Güç ve moral verdi yazın Sevgili İpek. Eksik olma sakın. Hep olmalı bu insan etrafta dediklerimdensin. Sevgimle kal ve sen hep kal işte. Güya kelimeleri yanyana ekleyebiliyorum bir de. En beceriksiz olduğum an bu an oysa. Hissettiğim şeyi anlatmaya yetemiyor hiçbiri. Saygım, iyi dileklerim her daim...