8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1336
Okunma

Üsteki resim ERDEK
Erdekli olduğumu bilmeyen kalmamıştır herhalde. Ankara da amcamın kızının haricinde hiçbir akrabam yok. Bazen kendi kanından biriyle dertleşmek istiyor insan o zaman gurbet içime bir ok gibi kalbime giriyor. Şarkıda dediği gibi
Gurbet içimde bir ok
Her şey bana yabancı
Hayat öğle bir han ki
Acı içinde hancı
Bu şarkıyı da güzel çalarım laf aramızda. Bu günlerde Yare ile yani udumla epey vakit geçiriyorum. Neyse efendim konu Yare ve Eray muhabbeti değil o belki yarın ki yazım olabilir.
Her yaz memleketim olan Erdek’e giderim hem tatil hem de bütün sülalemle vakit geçiririm. Erdeğin biraz dışında askeri kampların orada zeytinlik bahçenin içinde babamın pansiyonları ve yazlık evleri var. Denize de yakın Erdek’in içinde ki kışları oturdukları evde hiç kalmam. Zaten büyük şehirde apartmanlar da yaşıyoruz, Erdek de ayağım toprağa değsin istiyorum. Ayağım toprağa değiyorda zaten sabah kalkıyorum elime hortumu alıyorum yalın ayak evin önünü betonları yıkıyorum yolu ıslıyorum. Akşamları bahçede ekili sebzeleri suluyorum, yine yalın ayak ellerim ayaklarım çamur içinde.
Denize saat 2 de bir gidiyorum saat 8- 8.30 kadar denizin tadını çıkarıyordum. Güneşi denize batırıp eve öyle gidiyordum. Sahilde bana tatilin tadını çıkaran kadın adını koymuşlardı. Bu yıl denizin ve yüzmenin tadını çıkarttım. Sigarayı bıraktığıma denize girdikçe sevindim. Yüzdükçe yüzesim geldi, ne nefesim tıkandı ne de yoruldum. Bu yıl denizde çok da güzel açıldım. Bazen yalnız bazen yeğenlerle birlikte sahildeki insanlar seçilmeyene kadar açılıyorduk. Bir keresinde işi abartmıştım akşamüzeri çapariye çıkan balıkçı sandallarını kayıklarını bile geçmiştim ve birkaç metre ilerimden her yıl gelen iki yunus yüzerek geçtiler.
Ben deniz hayranıyım hatta hastasıyım. Erdek’e gittiğimde ilk gördüğüm denizdir ayaklarımı sokarım ve ‘’Ben geldim deniz seni çok özledim. Sende beni özledin mi’’,diye sorarım. Bir yılda neler yaptım ona anlatır dertleşirim. Deniz benim dertlerimi dinler hiç eleştirmez sadece beni destekler ayaklarıma ufak dalgalarını getirir sen güçlüsün ayakta durmalısın dermişçesine. Çok kahırlandığımda olabildiğince açılır yüzerim kıyıdaki insanların sesimi duymayacağına kanaat getirdikten sonra böğüre böğüre hıçkırarak salya sümük ağlarım. Tüm sırlarımı deniz bilir o benim dert ortağımdır. Erdek den ayrılma vakti geldiğinde ise en son yine denize giderim. Onunla vedalaşırım onu çok özleyeceğimi ve seneye inşallah ölmezsem geleceğimi söyler ayrılırım oradan.
Her yaz Erdek’e gittiğimde halamların köyü olan Çayağızı köyüne giderim. Eniştem ve oğlu yani kuzen balıkçıdır. Onlarla balığa gideriz önce çapariye çıkarız. Çaparileri denize attın mı misina elinde beklersin. Bazen parmağınla misinayı hareket ettirirsin balık vurdu mu parmağında hissedersin zaten. Misinayı çekince çaparinin her iğnesinde balıklar hoplar bir çekişte 6- 7 balık birden. Allah’ım balık tutmanın keyfi hiçbir şeyde yoktur. Her gidişimde misinaları dolaştırırım. Kuzen Oktay’a çaktırmadan misinayı sözde toplar bir kenara ona çaktırmadan koyarım. Bilirim arkamda bana söylenecek ama ertesiseneye kadar unutur. Ertesi yaz olunca hemen telefon ederim ilk cümlesi’’Hadi kız ne zaman geliyorsun balıklar seni bekliyor ve dolaştırman için misinalarda seni özlemişler’’ der.
Eğer o gece gökyüzünde ay yoksa ya da geç doğacaksa ağ atmaya çıkarız. Gece ağ atmakta ayrı bir keyiftir sabaha kadar sürer neredeyse. Eniştem kartal gibi kaptan köşkünün tepesine çıkar ayağa dikilir denizi seyreder ve aysız gece karanlığında balık sürüsünün giderken suda yaptıkları hareketle oluşan yakamozdan balık olduğunu anlar ve biz hemen motordaki makaradan ağı denize atarız. Saatler sonra balık ağa dolunca ağı makarayla çekmeye başlarız mantar yaka ve kurşun yakayı düzelterek. Sonunda ağın içinde balıklar gözükür Allahım ağın içi balık doludur. Kıpır kıpır zıplayıp dururlar. Balıkların içinden satılmayacak veya yenmeyen balıkları ayıklarız. Gelin balığı diye bir balık vardır o kadar güzel bir balıktır ki ama yenmez. Sonra ağlardan denizanasını temizleriz. Denizanası fosforlu olduğu için karanlıkta sanki ateş parçasıymış gibi parlar. Ağlardan denizanalarını avuçladığında sanki avucunda kor parçasını tutuyormuş gibi hissedersin. Sizlere o anda neler hissettiğimi ne kadar mutlu olduğumu anlatmam mümkün değil. Düşünün elinizde kıpkırmızı kor var sanki ve elleriniz yanıyor.
Balıklar kasalara konur sabaha az kalmıştır. Bizler yani balıkçılar belimize kadar ıslanmış halde sabaha karşı karaya çıkıyoruz. Yorgun ama çok mutlu onun mutluluğu bütün yorgunluklara bedeldir. Sonra o balıklar hemen ızgaraya yada tavaya resmen balıklar tavada hopluyor. Denizden tavaya giren balığın nasıl olduğunu ancak balık tutan bilir. Tavada hepsinin kuyrukları havaya kalkar kızardıkça abartmıyorum. Ben, tavada kuyruğu havaya kalkan balığı sadece kendim tutup hemen yediğimizde görüyorum. Birde kızarmış balığın yanına tuzlu balık çıkarır halam yemede yanında yat. Sosyetelerin yediği suji nedir ki bu da çiğ balıktır aslında, balıklar tuzlanır ve tuzun balıkları pişmesi için teneke kutularda bekletilir. En güzel tuzlu balık da kolyoz uskumru olur. Aslında tuzlu balık olsunda ne olursa olsun ben afiyetle yerim.
Bu yaz halamın köyüne gidemedim, balığa da çıkamadım. Gidecektim gününü bile ayarlamıştım yeğenlerle gidecektik ama Ankara ya çok acil gelmem gerekti. Erdek den sanki eksik gelmişim gibi hissediyorum. Seneye ölmezsem ilk işim çapariye çıkmak ve balık yakalamak. Erdek’e giderseniz balığa mutlaka çıkın lütfen bana da haber verin bende sizinle geleyim söz misinaları dolaştırmam.
Ben aslında bu gün başka şeyler yazacaktım ama konu deniz ve balık tutmak olunca her şeyi unutuyorum. Benim gibi denizde büyümüş denize aşık biri nasıl oluyor da Ankara da yaşıyor değil mi? Öyle yada böyle yaşıyor işte. Bir deney yapmışlar kutuplarda yaşayan bir bitkiyi ekvatora dikmişler bitki ölmüş yaşayamamış. Kutuplarda yaşayan bir hayvanı Afrika’nın bir ülkesinin doğal ortamına atmışlar ve ekvatorda yaşayan hayvanı kutupların doğal ortamına veya dünyanın bir ucuna doğal ortama bırakmışlar. Hayvan bırakıldığı doğal ortama alışamayıp ölmüş. Eskimo yu Afrika nın sıcak bir ülkesine bırakmışlar, Afrikalı veya Asyalı olan birini alışık olmadığı bir ortama bırakmışlar insan bulunduğu yere adapte olmuş ve yaşamış zamanla mutlu bile olmuş. İnsan bulunduğu ortama çevreye toprağa ülkeye adepte olan tek canlıdır. İnsan değiştirebileceği bir şey yoksa kabullenip hayatına devam ediyor ve etmekte zorunda. Mutlumu belki tartışılır, zamanla olayların gidişine göre ve kendi seçimlerine göre mutluluk değişebilir.