şapşik
Kudretin anlamını yitirdiği yerde gördüğüm sensin
Bir şans daha verilseydi eğer Tahta çitalarla çevrili bembeyaz bir bez parçası, Ve o zarif parmaklarının arasına Tanrının elinden aldığın bir fırça ile sen Ve herşey bambaşka. …………………………………………………………………….. Sesindeki gerginliği hissetmiştim. Sıradan bir telefon konuşması gibi görünse de; yıllarca her şeyi paylaşmayı öğrenmiş insanların, ses tonlarına anlam yükleyebilmeleri çok zor değildir. “Her şeyi paylaşmayı öğrenmiş insanların…….” Gergin geçen birkaç dakikalık havadan sudan bir konuşmanın ardından birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra; hani gözleriniz değil de ruhunuz ağladığında, bu sesinize belli belirsiz yansır ya; işte bunu sadece yıllarca her şeyini paylaşmış insanların duyabileceği bir bir ses tonu ile; “hayatım bugün burada çok kötü bir şey oldu” Bazen ne olacağını tahmin ediyor olmamıza rağmen, olay gerçekleştiğinde, sanki hiç tahmin etmediğimiz bir durum ile karşı karşıya kalmışız gibi endişeye bürünüveririz. Kimbilir belki de tahmin edilen kötünün olmama ihtimali umudun bir parçasıdır. Endişe tüm bedeninizi kaplar Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra, ağlayan kalbe eşlik eden gözler ve ses devreye girer. Hem ağlayıp hem konuşuyorsanız ve sesiniz yüksek ise hissettiğiniz öfkedir. Hem ağlayıp hem konuşuyorsanız ve sesiniz kısık dudaklarınız arasından çıkıyorsa hissettiğiniz acıdır. “hani bizim kapının önünde şapşik dediğimiz bir köpek vardı ya” Yine birkaç saniyelik sessizlik “o öldü” “nasıl öldü?” diyebildim sadece Hem ağlayıp hem konuşuyorsanız ve sesiniz yüksek ise öfkelisinizdir. Sesi yükseldi. “Yağız’la salonda oturuyoruz.Acı ile çığlık çığlığa bağıran köpek sesi duyduk.Hemen balkona çıktık.Bir pitpul bizim o şapşik köpeği parçalıyor.Üç tane aşağılık genç çocuk da onları seyrediyor.” Birkaç dakika kısık sesle ağlama sesi duyuyorum. İçim acıya acıya dinliyorum sessiz. Karım ve oğlum balkondan bağırıyor çocuklara.Çocuklar telaşa kapılıp pitbula vurmaya başlıyorlar.Fakat nafile.Yolun karşısındaki bir aile de çıkıyor balkona ve onlar da bağırıyor çocuklara.Koca yerde sadece iki aile. En nihayetinde hareketsiz kalıyor bizim şapşik. O üç genç çocuk (-ki sanırım sonraki yaşantılarında insan olmayı beceremezler ise ya bir insanı öldürüp hapse düşerler ya da genç yaşta mezarları bir çöplük olur) pitbulu alıp koşarak uzaklaşıyorlar. Karım ağlaya ağlaya jandarmayı arıyor. Olayı anlatıyor. Jandarma nın verdiği cevap sisteme olan güvenimi bir kez daha yerle bir ediyor. “bizim yapabileceğimiz bir şey yok.İsterseniz veteriner yollayalım” “bizim yapabileceğimiz bir şey yok.İsterseniz veteriner yollayalım” Bu cümleler beynimde sürekli tekrarlanıyor. “bizim yapabileceğimiz bir şey yok.İsterseniz veteriner yollayalım” Ne zavallılık!!!!! Ruhum beynim karmakarışık bir halde karımı dinlemeye devam ediyorum. Sessiz ve donuk Ağlayarak anlatıyor: “o zavallı köpeğin acı çığlıkları çok uzaklardan bile duyabilen çığlıklardı ve ne bizim binadan ne de cevredeki herhangi binadan bir kişi bile çıkıp müdahele etmedi.Sadece yolun karşısındaki bir evdeki bir aile dışında.” Ağlayarak anlattığından söylediklerini tam duyamasam da tahmin edebiliyordum. “Buradan taşınmak istiyorum.Bu evi satalım.Bu insanlarla aynı yerde yaşamak istemiyorum.Buradaki insanlar birine yol ortasında tecavüz edilse seslerini çıkarmayacak insanlar.İğreniyorum hepsinden.Derler ya kalbim acıdı.Kalbin acıması ne demekmiş onu anladım erdal.Kalbim acıdı sabaha kadar erdal” Ağlamanın şiddeti artıyor. Çok severek alığı evden kaçarcasına uzaklaşmak isteyen karıma o an birkez daha aşık oluyorum “sen nasıl istersen bebeğim” diyebiliyorum sadece. “sen nasıl istersen öyle yapalım” Ağlayarak telefonu kapatıyor. Yalnız olduğum bu koca ev etrafımda dönüyor.Yanağımda hissettiğim ıslaklık gözyaşım. Sesim çıkmıyor.Ruhum ağlıyor. Bir film karesi gibi gözümün önünden gitmeyen sahne Karım ve oğlum balkondan bağırıyor ve bizim şapşik acı içinde can veriyor. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama yaşadığım veya hissettiğim her olayı biryerlere yerleştirmeye çalışırım hep.Bir hafta olay gözümün önünden gitmediğinden, bir hafta sonra içimde yorumlamaya başladığımda sorgu da geldi hemen ardından. Kendini sorgulamayan kişiliğini kaybeder. Neydi beni bu kadar etkileyen? Zavallı şapşik in dakikalarca acı çekerek can vermesi mi? O üç ruhu zehirli gencin nasıl bir aileye mensup oldukları ve bu kötü ruhların toplumda ne kadar olduklarının yarattığı endişe mi? Yoksa karımın ve oğlumun o an karşısında yaşadıkları travma mı? Hangisi? |