- 532 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAKSİM GORKİ
Rus yazar Maksim Gorki, 1868 yılında Novgorod’da dünyaya geldi. Küçük yaşta öksüz kaldığı için öğrenim göremedi. Uzun süre başıboş ve sefil bir hayat sürdü. Nitekim ’acı’ anlamına gelen Gorki takma adını bundan dolayı aldı.
Yazarlığa romantik türde hikayelerle başladı Gorki. Mağrur ve özgür ruhlu kahramanların topluma başkaldırışını dile getiren bu yapıtların en önemlileri, Makar Çudra, Çelkaş, Konovalov ve Berduşlar başlığını taşır.
Maksim Gorki, daha ilk romanı ve ilk başyapıtı olan İsyancı ile ün saldı. Bunu, büyük yazarı dünya çapında üne kavuşturacak olan iki oyun izleyecekti; Ayak takımı arasında ve Küçük burjuvalar...
Oyunlarını kaleme aldığı yıl Rus Bilimler Akademisi onur üyeliğine de seçilen Gorki, bir süre sonra hükümet kararıyla üyelikten çıkarıldı. Bu olaydan sonra Gorki, Çehov ve Korolenko arasında bir dayanışma kuruldu.
Marksistlerle yakınlığı öteden beri bilinen büyük yazar, 1905 yılında tutuklandı. Bir yıl sonra serbest bırakıldı. Devrimci edebiyatın doruklarından biri olarak kabul edilen Ana romanını 1907’de kaleme aldı.
Gorki bu arada Lenin’le ilişki kurdu. Bu ilişki kısa zamanda son derece verimli bir dostluğa dönüşecekti.
Maksim Gorki, 1913-1923 yılları arasında hayat hikayesini dile getirdiği ünlü yapıtlarını yayınladı: Çocukluğum, Ekmeğimi kazanırken ve Üniversitelerim. Bu arada Kerenski hükümetinde Güzel Sanatlar bakanı oldu. Büyük Ekim Deevrimi’ni coşkunlukla karşıladı. 1921-1928 yılları arasında, sağlığı nedeniyle resmen gönderildiği İtalya’da kaldı. Son yıllarını ise komünist yazarları yetiştirmeye ayırdı: Sovyetler Birliği Yazarlar Birliği’nin başkanlığını üstlendi ve sosyalist gerçekçilik akımının hem kurucusu, hem de en büyük temsilcisi oldu. Bir yandan da son büyük yapıtlarını kaleme aldı: Artamonov’lar ve Kilim Samgin’in hayatı.
Ölümünden sonra, doğduğu kente büyük yazarın adı verildi.
Yazımızı bu büyük ustanın Ana adlı romanının özetiyle bitirelim. 1936 yılında Moskova’da ölen büyük usta, ışık içinde yatsın
Kitabın kahramanı yaşlı ana, Pelajya Vlassova, bütün bir hayatı kara sefalet içinde geçirmiş bir kadın olarak, ’ böyle gelmiş böyle gider ’ inancıyla çilesine katlanmaktadır.
Ayyaş bir işçi olan kocası durmaksızın bir uşak gibi kullanmıştır onu, nitekim, durmaksızın ezmiş ve dövmüştür. Bu arada kocası ölen ’ana’ , oğlu Pavlo ile birlikte oturmaya devam eder. Zeki ve kitap meraklısı bir genç işçidir Pavlo, devrim davasına gönül vermiştir;halkın içinde yüzdüğü yoksulluk ve bilinçsizlik çemberinin kırılmasını sadece bu yoldan mümkün görmektedir...Ve Pavlo, babasının ölümünden sonra,kendisi gibi düşünen bir dizi kadınlı erkekli ’yoldaş’ getirmeye başlar eve. Yaşlı kadın, ilk günler, bu ateşli gençlerin heyecanlı konuşmalarından pek bir şey anlamaz. Ama zamanla onda da bir özgürlük arzusu ve doğru dürüst yaşama hakkını savunma iradesi doğacaktır. Nitekim ’ana’ oğlunun ve arkadaşlarının umutlarını paylaşmakla kalmayacak, eylemlerine de katılacaktır. Ve Pavlo, eylemlerinden dolayı sürgün edildiğinde, yeraltı etkinliğinde oğlunun yerini alacaktır. Dolayısıyla da polisin sürekli gözaltında bulundurduğu bir ’zararlı kişi’ haline girecektir.Nitekim çok geçmeden bir gün bir eylem sırasında ’suç üstü’ yakalanır önce hakarete uğrar, sonra da işkenceye...Ondan uzun bir isyan çığlığından gayrı hiç bir şey koparamayan bu işkence sonucunda ’ana’ devrimci düşüncenin ve çabanın gerçek bir simgesi haline gelir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.