- 1185 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SARIŞIN DOĞDUĞUM GÜNE LANET OLSUN!
Bayat bir şiir kadar tatsızım hele ki demi kaybolmuş bir çayın derinlerinde yüzüyorsa insan.
Şekerlerimi kıtlama yaparken, bol söylemli bir alt yazı geçti. Sözüm ona şeker zehirmiş demek ki ölmeye az kaldı. Aslında çoktan öldük her birimiz.
Üçten ikiye indim şekeri kırıp kırıp ortasından ve buçuklu bir şiir yazmak istiyorum ne de olsa tümlenen hiçbir hicabım yok.
Şimdi karşıya geçeceğim ve diğer karşıya sanırım İstanbul’u yaşamak istiyor canım ve karşılıksız sevdiğim karşı yakalarını şehrin bir broşla iliştirmek boynuma…
Uzun boylu sevmek nedir, ne iyi bilirim ve uzun uzadıya nutuklar atmaktansa uzun boylu şiirler yazmak ve yaslamak başımı diz/e/lerinde uyumak kadar da hoşnutluğun simgesi gerçi boynum tutuluyor yazarken ve yaslanırken: olsun!
Şehirde şiirlere rast geliyorum, şiirde de şehirlere: aslında olup biten; tek şehir ve tek şiir ve aslında benim tek olmayan.
Burcuma hicap yüklerken neden üçüzler burcu yok, demenin manasını çözmeye çalışıyorum demek ki şizofrenik bir burç tamlaması:
Önce ikiye vardığım sonra da üçü eşelediğim bir kimlik bölünmesi.
Sırıtabilirsin dostum hatta alaylarını yüklenir de boca edersin az sonra yazacağım şiirin altına ve ben en etkili yorum seçerim senin istiflediğini istimlâk edecek bir sonraki şiirimde ben dördüzler burcunun açılımını yapacak iken.
Soytarı bir kelamdan nasiplenmek ne güzel ve dizlerimin bağı çözülürken ağ tanımlamasında bir balığı daha oltaya düşürmek ve yüzen düşüm bin parça az sonra denize atlayıp uzaklaşacağım Ankara şehrinden hele ki görmediğim bir şehirde yüzmek nasıl oluyor, diyenlere de can simidi atarken sözüm ona ve derinlere düşen alyansını ararken şair ve kadın.
Dertsiz söylemin biri bin para belki de metazori bir güdümleme güne dert eklemek ya da derde gün ve günbegün sivrildiğim kuytularında sıra dışı bir öykünün figüranı olmak yine katık yaptığım hüzün kadar da sırnaşık bir duyguyu pelesenk etmekten de çekinmediğim.
Okuduğum bir martavalın belki de sahiplenme güdüsüyle üstünü örterken bilinmezin ve kanat çırpan bir kuşa özendiğim kadar da var hani hele ki tek kanadın açılımı ölümü çağrıştırırken.
Gölgesinden korkan bir kabadayı belki de kara gecenin lanetine boca ettiği isyan ve naraları ile mahalle halkını uykusundan eden demek ki uykusuzluk bulaşıcı yoksa nasıl yazardım şu beyhude satırları ve şükrettiğim sessizliğe ses sığdıran bir duvar yazısı kadar da abartılı ve bol bol imla hatalarına rast geldiğim.
Kırsam mı kalemi, demek maharet olmasa gerek sonra gidip gidip geliyorum: kâh bir satırda uyuya kaldığım kâh uykuyu satırlara serpiştirdiğim belli ki az sonra sökecek şafağa bir ön hazırlık yine kuru sıkı tabancama imgeler doldurup beynimden vurulduğum bir imla kılavuzu ben artık hangi nedenle ölçüp biçtiğimi hayatı bilemezken. Belki de dar açılı cümleleri yok sayıp bol acılı bir şiir söylediğim yine gecenin ferini söndüren bir yoksunluk kadar da arayışın dibine vurmuşken.
Ön sözünü sahiplenmek istiyorum aslında hiç yaşanmamış bir ömrü bir saniye içerisinde telaffuz etmek yine kara kalemle resmettiğim sarı güneş ama dedim ya: siyahın dışında tek renk yok. İyi de nasıl dile gelecek güneşin sarısı, göğün mavisi? En iyisi alt yazı geçmek resme belki de bir ses kaydı ekleyip ömrü de renkleri de teşhir etmek yine yalnızlığı boykot ederken giriştiğim o güzergâhta nokta atışı yapıp bir nokta arayışımın da sonlanmadığı.
Su içtiğim sebilden yansıyan sefil bir kimlik kiminin haz ettiği kimin görmezden gelip inkâra yöneldiği aslında kimlik kaygımdan çıkıp da yola kirli bir havluya elimi silmekten çekindiğim. Sıra dışı eylemlerinde insanoğlunun belki de bir kımıltı yine içim içimi yerken yanına söylediğim o şekerli kahve.
Şehir sıtmaya tutuldu tutulalı bir üşümedir ki sormayın gitsin. Kişi başına iki buçuk doktor ve çeyrek aile hekimin düştüğünü de göz önüne alırsak ve günde iki tüp kan verip içimizdeki vampiri aç bırakırken, çok da zor olmasa gerek iyileşmek. Fena mı işte! Önce içimiz boşalıyor sonra damarımızdaki kanı akıtıyoruz yine göz göre göre yaşamak zor geliyor kimine. Hâşâ, Tanrım! Boyutsuzluğumun ışığında bir nebze de olsa izin ver ne olur içimdeki teyelli korkularımı ve endişelerimi yok saydığım kadar da yok sayıldığım bir minvalde affet günahlarımı.
Satırların yarası kapanmadan kapamalıyım gözlerimi. Kapatıp açtığım musluğu da tamir ettirmeliyim yoksa evi de evreni de su basacak yoksa alt yazı geçen o felaket benden gelen mi? Sen musluğu açık unut sonra da yüzme dersi almadan ıskartaya çıksın yüzücü mayom.
Görkemli bir son ısmarladım bu gün Tanrı’ya: ya varacak ya varacak adresime. Demem o ki; para transferi yaptığım banka beni kara listeye almış. Demek ki; girdiğim yanlış şifre olacak sonumun başlangıcı oysaki hayatın şifresi idi hem çözdüğüm hem çözüldüğüm ama çözemedikleri iç sesim ki hala depreşen bir mevsimden alacaklıyım gerçi mevsimlerden mevsim beğenir iken son zamanlarda hele ki kışın sıcağı bile ayyuka çıkmışken… ve sonunda kar atıştırmaya başladı. Rahatça uyuyabilirim… demekten imtina ediyorum. Ya sokakta kalan onca insan ve hayvan?
Mutluluk ne kadar da göreceli.
Hem düş kur sonra da düş düş’ün basamaklarından. El vermem gereken insanlardan yana derdim ve dün yolun ortasında düşüp ölmekten son anda kurtulan yüzü gözü kir pas içindeki esmer çocuk da gözlerimin önünden gitmiyor.
Sarışın doğduğum güne lanet olsun!
YORUMLAR
Bu yazı için ne yazacağımı bilemiyorum çünkü yazacak çok şey var...
Hani şu şekeri zehir diye tanıtıyorlar. Tabi ki konuyu doktorlar kadar bilemem ama annem şeker hastası. Şekeri yükseldiği için ağır bir durumunu izlemedim ama şekeri düştüğü için komaya girmişti. Bene kısa süreli de olsa şeker gitmezse insan komaya giriyor...
"Sıtmaya tutulan şehir", gerçekten ilginç ve o kadar da yerinde bir benzetme...
"Sokakta kalan insanlar ve hayvanlar" çok ince ve insancıl bir düşünce. Gülüm Kızımdan beklenen bir düşünce...
Şu sarışın konusu... Mizah için mi yazdın anlayamadım...
Güzel yazı için kutluyorum Kızım...
Çok güzel bir şehir ve şiir buluşması olmuş
nasıl içime işledi nasıl bana seslendi,
hele ki uzun boylu sevmelerin sakinliğinde
şehri karşıdan karşıya geçmelerin erinci...
Bir de o şehir İstanbulsa ...
Alıp kendime sakladığım ;
"Şimdi karşıya geçeceğim ve diğer karşıya sanırım İstanbul’u yaşamak istiyor canım ve karşılıksız sevdiğim karşı yakalarını şehrin bir broşla iliştirmek boynuma…
Uzun boylu sevmek nedir, ne iyi bilirim ve uzun uzadıya nutuklar atmaktansa uzun boylu şiirler yazmak ve yaslamak başımı diz/e/lerinde uyumak kadar da hoşnutluğun simgesi gerçi boynum tutuluyor yazarken ve yaslanırken: olsun!"
Sevgilerimle. ..
yosun kokusu tarafından 3/2/2018 10:01:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
En içten teşekkürlerimi sunuyorum sevgili Irmak hanım.
Hangi yaka ya da hangi mazeret alıkoyabilir ki hele ki söz konusu yüreğin düşkünlüğü ise nerede bir şiir görse ve nerede bıraktığını unuttuğu o kayıp güncesini telaşla ararken...
Günler derken seneler aslında saniyelerle sınırlı mutluluk belki de ömrün yad ettiğini yar bilmek.
Sevgimle.
O esmer çocuk yoksa ne önemi var, saçımın ya da tenimin renginin; saçlarımızın ya da tenlerimizin rengini.
Olmuyor her zaman her zaman mutluluk hasıl olmuyor işte. Ansızın öyle bir rüzgar esiyor ki zaten her birimiz ayrı ayrı yorgunuz.
Yetemediğim/iz ne çok şey var en azından sevgimizde, merhametimizde cimri olmasak daha yola girecek hayat.
Ne yani; benden/bizden farklı olan kim olabilir ki? Sadece hayatlar var bilmediğimiz ve bizler gözümüze görünenle yargılıyoruz ve hesabı kesiyoruz.
O çocuk ve ne çok çocuk.
Sayısız kadın ve çocuk.
Sunulan hayatlar farklı görünmemize sebebiyet veren üstelik hüzün ya da acı çekmek bir suç değil olamaz da gerçi kimi insan mutlu hikayeler okumak istiyor ya da bir dost bile bir dostunun sıkıntısını dinlemek istemiyor.
Elbette şükrümüz ve sabrımızla mevcuduz yine de inkar etmek asla mümkün değil ve saklasak da bir şekilde yakalanıyoruz ya da neyi sakladığımız mı belki de dile gelmeyen ne çok şey.
Bir varmış bir yokmuş, diye başlayan masallar ama bir de sonu gelmeyen ya da son bulmasını istediğimiz ama her şeye rağmen yaşamak çok güzel hele ki gecenin bitiminde sabaha varmak ise yüreği feraha çıkaran ve sevdiklerimiz...
Sevgiler.
Gülüm Çamlısoy
Ben sadece hala engelli mi değil miyim diye denemek istedim ve gördüm de.
Size ya da bir başkasına engel koymak adına hiç de niyetim yok.
Buyurunuz ne istiyorsanız yazın.
Meydan sizin.
Gülüm Çamlısoy
Saklayacak bir şeyim yok: ne kalemimi ne de ismimi cismimi.
sahra
Gülüm Çamlısoy
Elbette zorla yazı filan yazılmaz sadece istek ve aşktır yazan kaleme vesile.
sahra
Gülüm Çamlısoy
Ben de nefret kusan insanlardan hoşlanmıyor.