- 702 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Adına İhanet Denen
Güçsüz görünmek istemeyen birinin zorlama gülüşü vardı yüzünde. Bu yüzden üzerinden dökülüyordu böyle... Bağımsızlığını ilan etmiş, ona ait olmayan bir gülüş olarak orada, öylesine uğrayıveren bir konuk gibi eğreti, tedirgin, gideceği an’ı bekliyordu.
Bana bakar bakmaz gevşedi, bıraktı kendini. Kendisine ait olmayan ne varsa dışarı saldı. Astıkça astı yüzünü, önceki sahte gülüşünü telafi etmek ister gibi. İkiyüzlü tavrı için özür diliyordu sanki, yüzünü an be an daha da karanlığa gömerek.
“Ne oldu?” dedim. Bu fazlaca uzun süren giriş’i bir an önce nihayete erdirme telaşıyla bir parça asabi bir tonda çıkmıştı sesim.
“Haklıymışsın.” dedi teslim bayrağını sallayan bir asker gibi, tüm silahlarını çoktan bırakmış… “Olmayacak galiba. Yarın konuşacağım onunla.”
Acımasızlaşacaktı sesi, şefkat dilenen bakışlara kalkan olacaktı gözlerindeki duvarlar. O kıza anlatacaktı: Şimdi acımasız olamazsa… Onun yalvaran gözleri karşısında haykıramazsa kalbindekileri… Çok uzakta olmayan bir gün şimdikinden kat be kat daha fazla yakacaktı canını. Üstelik şimdiki gibi dürüstçe değil… Mızmız, küçük bir kızı avutur gibi dünyayı alabildiğine çarpıtarak… Artık çocuk olmayan birini çocuk gibi avutmanın alabileceği anlamlar denizinde çırpınıp durmasına neden olarak onun… Kadınlığından sıyırıp büyüsünü bozarak…
Şimdi böyle acımasız davranmakla, aslında onu hala bir kadın olarak gördüğünü söylemiş oluyordu aslında. Kalbini çarptıran diğer kızla arasına koca uçurumlar sokmadan, aralarındaki mesafeyi onurunu kırmayacak kadar minicik bir ayrıntıya indirgeyerek…
“Çok üzülecek!” dedi tüm dediklerini geri almak ister gibi… “Ona nasıl söyleyeceğim ki?!”
“Peki nasıl ihanet edeceksin?!”
Anlamaz gibi baktı, daha şimdiden bir yalanın parçası olmaya başlayarak… “Nasıl yani?” dedi. “İhanet de nerden çıktı şimdi?”
Tıpkı karşı karşıya geldiğimiz andaki o gülüş gibi bu şaşkınlık ifadesi de bakışlarım karşısında yadırgadı yerini, kalktı gitti. Ama yerini alan mahçubiyet hiç de kolay kolay gideceğe benzemiyordu. Bakışlarımdaki, varlığını sorgulayan o anlama sonuna dek meydan okuyacak kadar gerçekti çünkü. “Evet, biliyorum.” diyordu. “Eğer ona acır, onu bırakamazsam, duygularımı hiçbir zaman dürüstçe yaşayamam. Hep bir yalanın içine saklı, kirlenmiş, yarım yamalak yaşarım aşkımı, an be an başka bir şeye dönüştürerek. Adına ihanet denen…”
Tam “haklısın” diyecektim ki o mahçup ifade, sözünü bitirmediğini belirten bir gülüş ekledi kendine ve esas can alıcı noktayı söyledi.
“Yani sadece O’na değil aşkıma da ihanet ederim.”