6.12.2024 15:27:31
Sana zincirlerin hürriyeti yediği yerde
Kırık dökük cümleler getireceğim
Yüzü solmuş ömrü tükenmiş kelimeler
Kimi henüz cenin yatağında
Kimi potansiyel bir ölü
Bir elin tutacağı kadar bir tabutun yutacağı kadar
Sana kendi içinde boğulmuş
Kendi içinde kaçak
Kendi içinde soğumuş kendi içinde kırağı
Sana sarığına ihanet etmiş bir mermi ile
Kanın dostluğunu kazandığı yerde
Yoksulluğun çamuruyla kaplanmış
Sonra da öksürüğün yağladığı kelimeler getireceğim
Bensiz bir bilinmezliğin kalbinden geçtim
Seninki gibi ağır!
Yoruldum
Eksilerek sevdim bir şiiri
Her tarafım eskidi
Ne de olsa ''yıkılmaz dediğim duvarlar''
Kırılmaz dediğim kelimeler vardı
Surlar vardı belki biraz Fatih'in kuşladığı
Belki uyaksız belki biraz kitapsız
Kanadımı kırdım
Kanadımı kanatmakla yetinmedim
İnandım-direndim
Dört duvar o eski duvarlar- çimentosuz o eski yasaklar
Eski yağmacı korkular
Gözlerde siyah perdeler
Dillerde ölü kuş mesnevileri
Bir simurg sabahına sarılıp uyanmak istiyorum
Zihnimde demir damlacıkları
Tebessüm içimizde kör bir sığınmacı
Ama yırtık ama tensiz
Hiç okşanmamış bir kumaş parçası içimiz
Bir ölüm iyisi mi
Yoksa bu bohçasız yokluk mu eğitti bizi
Boşuna mı doğuyor geceyi sarhoş eden güneş
Tembellikten uyumuş saatleri bir çığlığa belediler
Gülüşünden düşen yıldızları bulamadılar
Karanlık bir vakitti
Yüreğin yürekle sevişmesine müsaade etmediler
Sesi solmayan sorularla
Dallarını kuş yağmurlarıyla doyurmuş baharlarla gel bana
Kitaplar hızla çekildi
Kitapları bir parantez içine hapsettiler
insandan çok ''insan'' sözünü
Bir yüzden daha çok
Gökyüzüne benzeyen bir yüzü sevdim
ve bir serçeli göğsü
Ama yok!
Ben sizinle aynı kalınlıkta ölmeyeceğim
Ben sizinle aynı karanlıkta kaybolmayacağım
Gidip ince bir kelimenin köklerine sığınacağım
Sözlerim bir isyanın meyvesidir
Hayat kimin için geçerlidir bu zamanda!
Yaşamak sesi kısık bir uğultuydu
Gelip de kimsenin kulağına konmadı
Avuntu hançerini saplayıp durdu yüreğimize
.....