27.4.2017 14:10:37
Saha betonu birleşim aralığından cılız bir fide, ofisime giriş çıkışımda sanki bana
yalvarıyordu. Ne olur beni bu daracık alandan kurtar, toprağım suyum yok gelişemiyorum
diyordu. Önünden her geçişimde bu sesi duyar gibiydim. İçinde bulunduğumuz mevsim, onu
bulunduğu yerden söküp başka yere taşımama müsait değildi, ama ben onu bulunduğu yerden
müsait bir zamanda kurtarmayı kafama koymuştum.
Serviste çalışan kompresörlü kırıcıyı kullanan uzman işçiye fideyi göstererek derz arasında
n gövdesi etrafı betonunun kırılarak açılmasını söyledim. O gün itina ile gövdesi etrafındaki
betonlar kırıldı. Yassılaşan gövdesi hafif esen rüzgarda efil efil sallanıyordu. Kırılan betonun
yerine gövde etrafı toprakla doldurularak sıkıştırıldı, çıtalarla koruma altına aldı. O yaz gelişip
serpilmesi için suyu gübresi eksik edilmedi.
Bir yıl sonra;
Nisan başında fide yerinden söküldü. Atölye giriş çıkış hol betonu ortasında bulunan bordür
taşları ile çevrili refüje dikildi. Gözüm üzerindeydi. Tahminen rüzgar ya da karganın düşürdüğü
dut tanesinin beton derz boşluğuna düşerek yetişen piç tabir ettiğimiz dut fidanı yeni yerinde
güvendeydi artık.
O yıl hizmet almış olduğumuz yüklenicinin temin ettiği, servisimize meydan işlerinde
çalıştırılmak üzere gönderilen orta yaşlarda bir işçi fidenin iyi cins bir dutla aşılanmasının gerekli
olduğunu, aşı zamanı geçmeden aşılanmasının iyi olacağını müsaade edersem köyünden cins
dut ağacı filizi getirip aşılayabileceğini söyledi. İşçi o hafta başında köyünden getirmiş olduğu dut
filiziyle iki yerinden dutu aşıladı.
Beş yıl sonra;
Yapılan aşılardan ikisi de tuttu. Gövdesinden yükselen iki aşılı dal o yaz gelişti serpildi. İşçi
aşılamış olduğu filizlerin farklı cins dut ağacından alındığını, iki dalın ayrı cins dut vereceğini
söyledi. ileriki yıllarda mor beyaz dut verecekti artık. Beşinci yılında gövdesi kalınlaşmış dalları
güçlenmiş, az da olsa meyve vermeye başlamıştı. O yıl sonu tayinim çıktı, oradan ayrıldım.
On yıl sonra;
Emekli olalı bir kaç yıl olmuştu, aylardan haziran ortalarıydı. Daha evvel tayin nedeni ile
ayrılmış olduğum iş yerini görmek geldi içimden. Gittim ancak tanıdıklarım ya tayin olmuş yada
da benim gibi emekli olmuşlardı. Orada bulunanlardan bir kaç kişi ismimi gıyaben duyduklarını
söylediler. Yemek vakti yaklaşmıştı müsaade istedim ama nezaketen bırakmayacaklarını beraber
yemek yiyeceğimizde ısrarcı oldular. Yemek salonu birinci kattaydı. Cam kenarında hazırlanan
masaya oturduk. Gözüm bir an pencerenin dışında, yemek haneye doğru uzanmış dut dalını
silkeleyen bir işçiye takıldı.
Yemeğimizi afiyetle yedik, garsonlar masaya yeni servis açtılar. Mor ve beyaz karışımı dut
servis edildi. Kıdemli olan memur arkadaş, ürün kendi ürünümüzdür biraz evvel silkelenirken
gördüğünüz dut ağacının meyvesi afiyetle yiyebilirsiniz dedi.Tebessüm ederek, ağacı dikene,
diktirenlerin geçmişlerine rahmet diliyorum dedim. Yemek sonrası onların mesaisi başlamak
üzereydi, teşekkür ederek yanlarından ayrıldım.
İç güdü sel olarak anılarımı tazelemek için ayaklarım o dut ağacına doğru yönlendi.
Geçmişte kalan o hüzünlü günlerini anımsarken gövdesine yaslanırken gölgesinde bir müddet
soluklandım. Başımı yukarı kaldırdığımda, atlas yeşili geniş yaprakları arasından sızan güneşte
parlayan mor beyaz dutları, ye beni dercesine sanki bana gülümsüyorlardı. 050216mcicek