ÜYELİK GİRİŞİ ÜYE OL
Anasayfa Şiirler Forum Etkinlikler Kitap Nedir? Bicümle Tv Müzik Atölye Arama Blog İletişim Yazılar
Giriş Yap Üye Ol
Uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce kişiden daha güçlüdür. S. Carnot Paylaş
ANASAYFA
ETKİNLİKLER
NEDİR?
TİVİ
BLOG
BİCÜMLE
ATÖLYE
ARAMA
**Havin_**

**Havin_**

14.12.2010 13:24:23







Şiir…

Nasıl bir tabiatı var bunun ki bir çalışma saatlerce ve belki de günlerce okutur kendini ve düşünürsün elinde olan yahut olmayan sebeple, kendi elinle çizersin bunun tablosunu. Tuval çehren, çizgiler gözlerinin nemi ve nemin yolu ritmidir hissettiğinin. Okur hemen hemen her okur şiirin neyi anlattığına,anlattığını hissettirip hissettirmediğine bakar. Şekli şemâli de önemlidir bir yerde ama bazen güçlüyse dili pek göze gelmiyor o hallisi. Hani sırf duygunun şekledildiği taban (yürek) sûreti bakmaya değerdense şiirdir dersin ve onu hepsi gibi değil sadece bazıları gibi tutarsın içinde…




Bu şiir…




Li_la kalemini de yakından takip ediyorum,ufku açık bir kalem ve gerçekten düşündüğünü gösteren aynı şekilde. İlk çalışmalarını incelediğim vakit evet ışık dedirtiyordu ama var bir yerde bir aksaklığı da yanında taşıyordu. Bunu da kalemin bilinçli yaptığını düşünüyordum. Ölçüsünde olsa da gereğinden fazla okuduğuna birebir şahidim,duyguyu taşımaya değersek eğer o da hayli yeterli. Peki neydi sorun diyordum,çünkü hissetmeyi en çok istediğim sayfalardan biri. Tanımanın ötesinde candan parça artık ama bunu burada çalışmalarda yansıması doğru yolundan olmalıydı. Her şiir sayfana gittiğimde:




“keşke bir şiirinde konuşsam da tutabilmek imkansız olsa”




diyordum.. Bunu söylerken zaman gerektiğini de düşünüyordum ki dün sayfanı ziyaret ettiğimde … Sanırım uzatmanın anlamı yok! En çok etkilendiğim şiir bu olmuştu. Gözlerim nemlendi,her mısra her mısra bambaşka bir dünya…Sanırım dileğim gerçekleşti diyordum… öyleyse oturup şiirle söyleşmeli şimdi. Bundan önce teknik bazı noktalara değineceğim ki şiirle yürürken aklıma bir şey takılmasın.



Bizim edebiyatımızın doğuşuna ve etkilendiği tabanlara bakınca çok çeşitli duruşun sebebi anlaşılıyor. Gider doğu sınırlarının en uzak dağlarında oturup bağlama tellerine de ağlayabilirsin, bir okyanus yolculuğu düşünüp denize de dökebilirsin içini… Burada henüz yeni başlangıcın izleri görülür. Tanzimat öncesinde dokunulan akımlar,ustalar,yazılanlar…




Yahut kont olup bildiğin şu meşhur kuleden nazar eyleyebilirsin ufkuna. Bu da Tanzimat sonrası Batı Edebiyatının izlerini taşıyan olacaktır.




Fuzûli mesela, üç sanat divanı vardır biliyoruz hani. Arapça ve Farsça demiş ama Türkçe de çok güzel yazılabileceğini savunmuş ki bunu savunmakla kalmayıp örneği olmayı da başarmıştır. Diğer yandan Cahit Sıtkı mesela,öğrenimini burada tamamlayıp Paris’e gidiyor ve benimsediği sanat ilkesi de “sanat için sanat” olmuştur. Buraya baktığımız zaman evet vezin ve uyak sınırlaması yapıp kopmamıştır lâkin serbest şiirin farklılığı yine kendisinin kaleminden görünebiliyor. Örnek yelpazesini genişletmek pek mümkün hatta gelin Servet-i Fünûn dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğlu olan edebiyatımız için de kıymeti ciddi ölçüdedir diyebileceğimiz Peyami Safa’nın Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaşadıkları polemiklere bakalım. Şu an kullandığımız her çizginin ezelinden gelen uğraş çabaları vardır. İsimlerini unutamadıklarımız ilgilendikleri,emek verdikleri alanların hakiki emekçileridir. En iyisini sen yazmayabilirsin ben de yazamam o da belki ama en azından bunu dile akıtıp,kaleme değdirip daha iyisine yollar düşünülebilir.





Her akımı yahut atılan her adımı herkes bilemeyebilir ama en azından zengin bir kültürü olduğunu bilmelidir. Tutup birine taş atmak marifetse yahut saç çekmek vs. kuzular güzel tırmalarlar birbirlerini ve gelin görün ki insanı ayırt etmek lazım.Böyle bir rahatlığı var şimdi kalemlerimizin. Bu saydıklarım bir kalem bünyesinde olmak zorunda değil fakat incelemek,irdelemek,okumak ve bilmek bu çok önemli.




Senin,bu zamanı ve ilgilendiklerini ayrıca bilmen gerekenin çoğunu takip ettiğini biliyorum hatta hayran olduğumu da söylemeliyim. Şiirini okurken dedim ki bu şiir kısa zamanlı şiirdir. Bunun nedenini kelimeleri okurken anlayabiliyor okur, ara ara tekrarlara düşersin fark etmezsin ama tekrarlara düşersin bunun yanında ciddi manada imgeleme dikkat çeker. İlk ve bir anda söylediklerin daha önce söylenmemişlerden olurlar. Hissiyatın çok daha güzellerine şahit olmuştur eminim ve kişinin emek verdiği yaşayışındakilere değer vermesi bu gibi sonuçların ortaya çıkmasıdır. Daha iyi olacağına da eminim ki bakalım şöyle:




İki türlü şiir yazış süreci vardır. Birinde ilk yazmaya başlayan okumadan,bilmeden yazmaya başlar. Gerçekten niyeti şiire ulaşmaksa onun için zordur ama ille de derse o olur. Biraz zorluğu olur,ilk etapta aynı kelimelerin etrafında dönmeye başlar. Muhtemelen de çok sade olur,evet herkesin anlayabilmesi için dilin sadeliği ve de anlamsal anlaşılabilirliği ciddi derecede önemsenmelidir . Cahit Sıtkı’nın savunduğu mesela böyle bir şeydi. Fakat işin burasında kalem eğer ki sadece kendini yazar kendi yazdığını okur da yeni pencerelerden bakmayı denemezse yüzyıl da yaşasa hep aynı kalır.



Diğer yanda yazan,önce okumuştur ve okuduklarına hayranlığın etkisi kendisinde yazma isteği uyandırır. Bu, oldu hemen. yazdı bitti demek mümkün değildir. Yazar ama yazsa da eksik kalır. Bakarsın o kadar güzel imgeler söz öbekleri oluşturur ki aklın durur. Ve yine bakarsın ki bir dize diğer dizeden öyle kopuktur ki ona bütün necide şiir demek imkânsız. Hayat da uyanırsa onda,iki hıçkırık tünerse ruhuna o zaman onu kim nasıl tuta…




Sende ikinci şıkkın izleri var. Evet donanımlı olduğunu biliyorum ve bunun daha güçlü bir zemin oluşturması için yazman gerekiyor. Şimdi gözümüze takılan bir iki aksak şekli yazdıkça yok olacak demişti dersin. Çünkü şiirin nasıl yazılması gerektiğini,şiirin okurda nasıl durması gerektiğini biliyorsun ve iyisini de görebiliyorsun o halde yaz ve tenkit et kendini. Dediğim gibi yazabilecek safhada olduğuna inanıyorum,ilgi alanınsa yazmak; görmek istiyorsan içini yazmalısın o halde. Yazmak için fikrini biliyorum bunu istemediğini de biliyorum ama düşün ki Kahraman’ımız da senin gibi düşünse ne olur? Emeğin emekçi deme yolunda inan,kişinin bilmesi gerektiğinin devamında yapması gerekeni yapıyorsun. Bana okuduğun o şiirleri hatırla, yıllar sonra bizlerin yazdıklarını da başka bir li_la okusa başka bir Havin dinlese fena mı olur sence…





Şiir için sende görüneni anlattım dilim döndüğünce,yazmak için yazmak isteyen bir kalem değilsin. Sonuna dek,ağrıların yaşanması gereken yere dek yaşadığını ve bunun içte yer edinemeyeceğini gördüğüm için söylemem gerekenleri söyledim. Okumayı sevdiğini de biliyorum o halde okunmayı sağlamak da yine sevenin elinde…




Şiir’e…




“susmak
kaybolmuş bir mültecinin isyan sesidir
kısa bir süre önce parmaklarımdan mürekkep akıtarak
yürüdüm şehrimin sessizliğinde”


“sükûnetim sana armağan”




Mülteci-susmak…



Bu iki kelime öylesi yakalamış ki derini,susmak ne mümkün. Sığınacak yer için susmak. Konuşmaktan ne anladı yürek,ne verdi ömür hep sızlanışla severek şimdi sırada ölüm var,ölmek… Ölmek,dirinin susmasının diğer şeklidir. Öldürmek ise celladın öteki yüzü. Somutu soyutlamak burada ve gerçeği aynı gerçeğin zıddına eş tutmak. Şiirdedir işte bunu anlatmak.




“bütün ölümlüler uykuda”



Şehir sessizliği ve suskunun isyan olması ama burada sessizliğe uyku demek.. bir yerinden düşünüyor aynı şeyler mi,aynı yollardan mı geçiliyor ve yolcusu olduğunu mu söylüyor …Evet ikilemine düşmek mümkün ama daha farklı bir şey gördüm burada,hani gözden körlük vardır bir de gönülden körlük ya. Bir sesten sessizlik vardır bir sessizden sessizlik..Onun gibi bir şey dedim…




Yorumun boyuna baktım korktum,mısra mısra işlemesem mi dedim ve en etkileyeni bulayım dedim ama hatırlıyorum,dün de her dizesinde titremiştim. Ve mısra demek ne çok rahatlatıyor kişiyi burada,inanılmaz bir güzellik bu. Kalkıp hesapsız mükemmel şiir demem yahut süper şair gibi ifadelerim de olamaz ama duyguyu şiir yolunda öyle derin hissettirmişsin ki ne desem az kendi adıma ve şu mısraları versen diyorum bana:



“yağmurlar yağıyor ben damla oluyorum
ırmaklara karışıp denizinde kayboluyorum
akıyorum
düşüyorum
tutunamıyorum
en çok sana üşüyorum”



üşüyorum…



“akıntının içinde elinde asasıyla Musa çıkıyor karşıma”



Şiir içinde yahut bir nesir çalışmasında en ama en dikkat ettiğim ve en dikkatimi çeken unsur ne biliyor musun?


Telmih Sanatı…



Herkesçe bilinen bir hadiseyi şiire serpmek harbi ustalık ister. Oturup Musa şöyle yaptı demek kolay ve pek tabii bunun çalışma içerisinde emanet gibi durması da bir o kadar olağan. Dedim ya kısa zamanlı yazılan şiirler kendilerini hissettirirler,burada hissediliyor uyumdan. Anlattığın ve hissettiğin bire bir örtüşünce,kucak kuca aynı renkte düşünce şiire beğenilmemesi imkansız. Bu dediğim mesela şiirde bir deyimi,bir kalıbı dokunmadan kullanmak ama öyle bir kullanım olacak ki tırnak işareti gerektirmeyecek.




Burada Musa derdin ama hangi Musa,otur düşün sarı çizmeli Mehmet ağa. Fakat âsâ deyim yerindeyse simgesidir. Ya peygamber diyecek kalem ya da âsâ diyecek dediğinin anlaşılmasını istiyorsa. Bunu kullanmış olman şiire farklı bir zenginlik yüklüyor. Okur diyor boş bir şey okumuyorum diye ve ayrıca şiirin içine de değiyor. Tema mesela,sen ne anlattın burada. Yusuf dediğinde akla ilk gelen Züleyha olur. Musa dediğinde halkın isyanı gelir hemen akla,sonra:




“sevdiğin Musa’nın âsâsına
yoluna gittiğin Yusuf ’un yüzü suyuna
inandığın Muhammet Mustafa ’nın hürmetine
okuduğun kutsal kitabın aşkına”




Burada hepsi varsa, tek bir şey demek imkansız ve için gelişimi de bununla birebir eş. Her yerden her sesten var. Dedim ya:



“bütün ölümlüler uykuda”



“sükûnetim sana armağan”



Buyur buradan yak…



Her zaman derim ki şiir düşündürmezse şiir değildir! Evet şiir histir,hissetmektir. Kalemler,yürektekini söylüyorlar ve yürek sadece dokunmak değildir yahut sadece duymak da değil. Hepsi bir arada olacaktır ve aklı yok sayacaksa hepsini yok saysın şair en başında. Burada da Necip Fazıl’dan güç alıyorum,


“şiir hissetmektir ama onda dokuzu emektir.”




Bu şiir de emekti…



Kalemin de kıymetli ama her şeyden önce yüreğin ve eleştirinin en rahat adreslerinden benim için biri de sensin. Bilirsin içimi,söylediğim sadece önüme verilen çalışma içindir. Yazdığın bu çalışma gerçekten kıymetli fakat daha kıymetlileri için de çok yazmalısın. Oku dediğimizde hakaret dediler şimdi sana yaz diyorum sen de öyle demezsin değil mi…



Nice emek verilmiş şiirlere..



Sevgimdesin yüreğin can parçası.


Şiir Bilgi


Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.