2
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1307
Okunma

kara kışın ortasıydı
gökten yere kar yağıyor
yerden göğe ar havalanıyordu
lâğımlar açılmıştı sur duvarlarına(?)
kızıl bir karanfil gibi düşüyordu
kar üstüne cesetler
yuvalarını terkeden kuşlar aç kalmış
camilerin saçaklarında üşüşüyordu...
ölü bedenler kokuşmuş
vakitsiz gelen azrailin tırpanıyla biçilmiş
kül rengine dönmüş gül yüzlü çocuklar
tomurcuk iken solmuştu...
ey çocuk; sanki buymuş gibi alın yazın
emperyalist uçakların, füzelerin
acımasız bombardımanında yıkılmış
sıkışıp kalmışsın altında enkazın!
saray sofralarında yenilip içilen
etlisi butlusu, sütlüsü tatlısı
ağaların, beylerin konaklarında
daha görkemlisi, daha inatlısı!
nerede, nasıl, niçin, kimi
hangi suçtan yargılayacaktınız,
nasıl sorgulayacaktınız
cinnet içindeyken hekimi, hakimi?!
hastane, okul, öğrenci öğretmen
yoksul, yaralı, hasta, çoluk çocuk demeden
cehennem yağdırıyordu ateşe dönmüş namlular;
camiler, ambulânslar bile kurşunlanıyordu...
vahşidir doğunun doğası, el değmemiş bakir,
havasından suyundan, dağından taşından,
toprağından ağacına dalına, çiçeğine
balından, insanın genlerine geçmiş yasası!
maskelenmiş yüzlerde bin yıllık feodal sancılar
kimi ağa, kimi bey, kimi fakir, kimi hâkir
çetrefilli beyinlerde kıvrılmış arabesk hüzünler
çatılarda uzun namlulu, donanımlı keskin nişancılar!
gayrı hayır gelmez
ne camiden ne kiliseden(!)
gömülmüş kendine, dibe çökmüş insanlık
ses çıkmıyor kimseden?!
bu nasıl bun, nasıl budun
elekte un, felekten hun(?!)
sanki herkes halinden
son derece memnun(!)
ne demokrasiden hayır var ne seçimden
duydukça mazlumların ahını
alıp elinden zalimlerin silahını
beynine beynine sıkmak geliyor içimden!
ne bir başkasını ne de kendimi tanıyorum;
uzak bir gezegenden yenice inmiş gibi yeryüzüne
gördükçe akıl almaz vahşetini insanın
insanlığımdan utanıyorum!...
Şaban AKTAŞ
14.02.2016 - 07.55