sahi çocukken benim soyadım neydi unuttum unutuluyormuş eylül yaklaşınca bazı şeyler en çok da yetim çocuk gözleri hayret!
bir çocuk yetim kalanda silinmeli bazı kimlik bilgileri yoksa hep yetim kalır ve hep yetim bırakır bazı alınlarda yırtık ve sökük yara bereleri bir çocukbabasını yetim bırakanda yırtılmalı babanın kimliğinin bir yerleri kınsız kalmalı nefret!
yoksa hep üstlenir Allahtan uzak duran mevsimleri ve Allah’a sığınıp kuruyana kadar ıslaklığında çocuklar öldüren sevgilileri
bu kafiyelere ağız dolusu gülünmeli kafiyesi olmayan bir miktar yetim yanığı edinmeli ağzım epeyce dolu gülemem aklımın acısı bir ÇOK tan geçti kesret !
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kesret … Demeden önce Evet Merhaba şiir, şairinin bir söz sarfımıza kelam bırakması hasebiyle farkında olduğumuzsun İslam dini ki Allah indinde tek din İslam’dır ve yetimlik üzerine sayfalarca bir nefesin gök derinliğince sarfınca ve her hücremizin Hû sesinde sarsılmasınca her şeyi ve herkesi yok sayarak yazabilirim Ama öyle bir Resul kelamı vardır ki Alla ve nazarı ölçüsünde nefesimizi keser
"Üç kişiye kıyamet gününde Allah, nazar etmez; onları tezkiye etmez ve onlar için elim bir azap vardır: Okuturken yetimi ezen hoca, ihtiyacı yok iken dilencilik yapan kimse, yaranmak için sultana dalkavukluk yapan adam. "Ravi: Hz. Ibni Abbas (R.A) Amenna ve saddakna
Son kelamda kesret sırrına tutunarak ve tutunduğumuz şeyi ayna/aşk/insan/kulluk/gölge/ışık muhasebesinde bırakmayarak Ve beni değerli kılanın benden olmayan olduğunu unutmayarak zıddıyla güzel olan Berr ismi ilahisinde varoluşumuzu güçlü kılanın sıfatlarına tutunarak
Vahdet ve kesret … Ehadiyet ve İlahi Samediyyet Vahdet ve Vahidiyyet Vâhid, zatında hiç ortaklığa, çokluğa ihtimali yok, parçaları da yok, parçacıkları da yok. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır “Ehad” lafzı bir demek olan “vâhid” anlamında dahi kullanılır ise de aslında aralarında önemli farklar vardır. Vahdetin kendinden başkasını nefyetmek demek olan esas mânâsında ehad sözü en beliğ olan ifadedir. “Vahid” kelimesi izafî ve itibarî de olabilir ve sayısal bir anlam ifade eder. “Ehad” ise zatın ne bölünme ve izafiyet ne de başka birisi şeklinde hiçbir sayıyı kabul etmeyen, hiçbir şekilde iki olması veya ikinci birinin bulunması ihtimali olmayan gerçek birdir, hep bir ve daima bir demektir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır O, bölünmeyen, ikilenmeyen (bir ikincisi olmayan)dir. İmam Gazâlî - Kitâbu’l-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ Yüce Allah ise, vâcibu’l-vücud olup, varlığı kendi zâtının gereği olduğu için, bir benzeri mümkün değildir. İmâm Gazâlî - Kitâbu’l-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ, s. 96 Ehadiyet zâtın birliğidir, Vahidiyet ise sıfatta ortaklığı red içindir. Vahid ve Ehad isimlerinin her ikisi de Allah’ın birliğini ifade ederler. Hatibî “Ehadiyet ve İlahi Samediyyet, her bir şeyde özellikle zihayatta hususan insanın mahiyetinin aynasında yansıyan bütün Esmâ'sıyla bir cilvesi olduğu gibi, Vahdet ve Vahidiyyet cihetiyle dahi mevcudat ile alakadar her bir ismi bütün mevcudatı ihata ediyor.” Said-i Nursî Allah Teâlâ'dan başka hiçbir şey “ehad” ile tavsif olunamaz. Meselâ; recülün ehadun, dirhemün ehadün denilemez, racülün vâhidun, dirhemün vâhidun denilir. “Ehad” ferd, yani tek demektir. Ehad Allah (celle celâluhû) 'ın sıfatlarından bir sıfattır ki, yalnızca kendisine mahsustur. O'nda ona hiçbir şey ortak olamaz. Bundan başka vâhid ile ehad arasında daha birçok bakımdan farklılıklar ortaya koymuşlar: Birincisi vahid ehadde dâhildir, ancak ehad vahidde dâhil olmaz. Yani ehad sözü vahid kavramını da içine alır, lâkin her vahid, ehad demek olmaz. Ehad denilmekle vahid denilmiş olur, fakat vâhid denilmekle ehad denilmiş olmaz. Cemâleddîn Muhammed Ezherî Yüce Allah zatında, ulûhiyetinde, mabudiyetinde ve diğer bütün sıfatlarında birdir. Ortaktan, eşi ve benzeri bulunmaktan beridir. Kendisinde artmak, eksilmek, cüzlere ayrılmak, başka şeylerle birleşmek gibi haller asla bulunmaz. Allahû Teâlâ her yönü ile birdir, kâinatın varlığı, onun devamı ve intizamı hep Allahû Teâlâ’nın birliğine şahiddir. Ömer Nasuhi Bilmen - Büyük İslam İlmihali Vahidiyet, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise herşeyde Hâlık-ı Külli Şey’in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir.” Said-i Nursî - Mektubat, s. 229. "Hayatın hakikatinin sırrı şudur ki: Ehadiyet tecellisine ve Samediyyet cilvesine ayineliktir yani bütün âleme tecelli eden Esmâ'nın mihrak noktası hükmünde bir camiiyyetle Ehad ve Samed'in Zatına ayineliktir." Said-i Nursî Vâhidin iki anlamı vardır: Birisi vahdet kendisiyle kaim olandır. Bu anlama göre vâhid bölünmez ve parçalanamaz demektir. İkincisi de zatında eşi, fiillerinde ve sıfatında benzeri olmayan demektir. Kendi varlığında bu iki mânânın ikisiyle de hakikaten vasıflanmış olan Allah (celle celâluhû)'tan başka biri yoktur. Metin Yurdagür, Allah’ın Sıfatları, s. 72-73. Allah'a vahdet ıtlak olunur, ancak onunla bölünme ve parçalanma olmamak murad olunur. Bu mânâda vahid çok kullanılır. Bazen de vahdet, sayı ve çokluğun karşıtı olarak kullanılır. Bu anlam için de daha çok "ferd " ve "ehad" kelimeleri kullanılır. Ebulbeka-Külliyât
Hazreti Muhammed Mustafa (sallâllahû aleyhi ve sellem); “Sadece Allah vardı O'nunla birlikte hiçbir şey yoktu’’ buyurmuşlardır. Resulallah (sallâllahû aleyhi ve sellem); yine ezelde yalnız Allah (celle celâluhû)’ın varlığından başka hiçbir şey olmadığını buyurur.
El-Vâhid: Tek olan, bir olan; Tek ve eşsiz. Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde, asla ortağı veya benzeri, eşi ve dengi bulunmayan. Kemâl sıfatları bütün eşyayı kuşatan, bölünmez ve parçalanmaz tek Zât. El-Ehad: Bir olan, bir tek olan; şebîhi/benzeri ve nazîri/dengi olmayan, iki olma ihtimali bulunmayan; Bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan yegâne zât.
Vahid de, Ehad da (Bir) mânâsına gelir. Birisi sıfat ismi, birisi zat ismidir. Vâhid, Allahû Tealanın sıfat isimlerindendir, Esmâ-i hüsnâda bildirilen 99 isminden biridir. Vâhid, zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan anlamındadır. İnne ilâhekum le vâhıd / Elbette ilahınız vâhiddir. (37/Sâffât Sûresi -4. ayet)
Ehad da O’nun zat ismidir. Kul huvallâhu ehad / De ki, Allah ehaddir, birdir. (112/İhlâs Sûresi-1. ayet). Zatı bakımdan bir demektir. Buradaki bir kelimesi sayı bakımından bir gibi değildir. Öyle anlaşılırsa Allah (celle celâluhû) madde, cisim gibi anlaşılır. Hâlbuki Allah (celle celâluhû) hiç bir şeye benzemez, O her hayalden farklıdır. Ve lem yekun lehu kufuven ehad / O’nun hiçbir dengi yoktur.(112/ İhlâs Sûresi-4. ayet) Vâhid, Sıfatlarında tekliği ifade eder, Ehad, Zâtında tekliği ifade eder. Allahû Teâlâ’nın sıfatlarında, yaratıklarına mecâzen benzeme vardır, fakat hakîkaten benzeme yoktur. Zâtında ise yaratıklara ne mecâzen ne de hakîkaten benzeme yoktur. İşte bundan dolayı ‘O, sıfatlarıyla Vâhid’dir, zâtıyla Ehad’dir’. Allah (celle celâluhû)'ın, Zatında, Sıfatlarında ve Fiillerinde bölünmesi ve sayısının artması söz konusu olmayan, bir ve tek olduğunu ifade eden ismidir. "Vâhid" sıfatı ile nitelendirilmiş bir ilâhtır ki, ilâhlıkta tektir. O'ndan başka hak olan hiçbir ilâh yoktur. “Ehad” ile “Vâhid” arasında farklılıklar varsa da “ehâd” kelimesi¸ “vâhid” anlamına da gelir. Vâhid, tek ve eşsiz demek olup; Zâtında, Fiillerinde,Sıfatlarında, İsimlerinde, Ve hükümlerinde ortağı ve benzeri olmayan demektir. İşte bütün bu özelliklerle nitelendirilen zât, Allah (celle celâluhû)’tır. Vâhid, Allah’ın bir vasfı olduğu zaman; bölünme, çoğalma ve üreme kabul etmeyen anlamındadır. Arapçada elif-lamlı şekliyle el-Ehad tabiri, mutlak vasıf olarak sadece Allah (celle celâluhû) hakkında kullanılır. O zaman mânâsı, parçalanmayan, ikilenmeyen, ikincisi bulunmayan anlamına gelir. Dolayısıyla bölünmeyene Vâhid denilir. Vahdaniyyet birlik demektir. "Allah(celle celâluhû) birdir" deyince bundan, Allah (celle celâluhû)'ın Zat'ının cüzlerden, parçalardan oluşmadığı ve O'nun Zat'ına benzer bir varlığın bulunmadığı anlaşılır. Sonra O'nun Sıfatları kimsenin sıfatlarına, O'nun Fiilleri kimsenin fiillerine benzemez. “Allah (celle celâluhû) birdir” sözüyle O'nun sayı yönünden birliği değil, ortağının bulunmadığı kasd edilmektedir. İslâm Dini’nin özünü tevhîd inancı oluşturur. Allah (celle celâluhû)’ın “el-Vâhid” ism-i şerîfi bize hayatın her alanında tevhîd aranması gerektiğini de öğretir. Tevhîd¸ her şeyden önce Allahû Teâlâ’yı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir kabul edip; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde O’na bir başkasını denk, emsal ve ortak tutmamaktır. Allah (celle celâluhû) Vâhid-ül Ahad’dır. Kendisinin gayrı olarak, kendisini anlayacak, idrâk edecek, değerlendirecek ve de övebilecek, varlık, vücud ve özellikler sahibi ikinci bir akıl mevcut değildir. Emir O’nun, hüküm O’nun, ferman O’nundur. Bir’dir, Vahid’dir, Samed’dir, Ahad’dır. Yalnız O’nun dediği olur, Bizleri yalnız O’nun merhameti korur. Bütün celâl ve kemal sıfatları sadece Allah (celle celâluhû)'ta bulunur. Bu yönüyle O, bir ve tektir. Esmâların hepsi Allah (celle celâluhû)'ın gerçek mahiyetinin, birliğinin aslına ermekten uzaktır. O'nun zatına en son "O" denebilir. Bütün varlıkları idare eden ve işleri yürüten yalnız O'dur. O tek olan Ferd'i vasıflandırmak imkânsızdır, mümkün olmaz. Çünkü vasıf, vasıflanan ile sıfat arasında az çok bir başkalık gerektirir. Başkalık olunca da ferdîlik kalmaz. Ehadiyyet o hakikate ait bir özelliktir, ehad diye hükmolunan Zât ise o hakikatin kendisidir. Mutlak Vâhid ancak ve ancak şanı yüce olan Allah (celle celâluhû)’tır, mutlak vahdet de O’na mahsustur, O hakkın kendisidir. Fâtiha sûresinde bütün hamdin Allah (celle celâluhû)'a mahsus olduğu beyan olunurken; *Allah (celle celâluhû) ism-i zatı, ulûhiyyet vasfı ile bütün kemal ve cemal sıfatlarının hepsini birden içine aldığı anlatılmak üzere bütün yüksek nisbetlerin toplandığı, *"Âlemlerin Rabbi, Rahmân Rahîm, din gününün hâkimi" sıfatlarıyla tavsif olunup ibadet edilmeye ve yardım istenmeye layık tek varlığın Kendi olduğu tahsis edilmiş, *Sonra da isimler ve sıfat âleminin delaleti ve Kur’ân-ı Kerîm'in beyanatı ile açıklanıp nihayet O'nun zatının ve sıfatlarının ehadiyyeti karşısında bütün kesretlerin, yokluğa mahkûm olduğu tanıtılmak üzere; Kul huvallâhu ehad / De ki: Allah birdir. Buyrulmuştur. El-Vahid ism-i şerifi Kur’ân-ı Kerîm’de 21 ayette zikredilmektedir.
Ve ilâhukum ilâhun vâhid, lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm / Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur; O, Rahmân’dır, Rahîm’dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (2/Bakara Sûresi- 163. ayet)
Kul men rabbus semâvâti vel ard, kulillâh, kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ, kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr, em cealû lillâhi şurekâe halakû ke halkıhî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr / De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kim?" Deki: "Allah" Yine de ki: "Allah’ tan başka kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne mâlik olmayanları dost mu ediniyorsunuz." De ki:"Hiç kör ile gören bir olur mu, yahut karanlıklarla nur bir olur mu? Yoksa Allah'a O'nun yarattığı gibi mahluklar yaratan ortaklar buldular da yaratma kendilerince birbirine benzer mi göründü?" De ki:"Allah her şeyin yaratıcısı ve O birdir, kahredicidir." (13/Ra’d Sûresi- 16. ayet)
Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul kahhâr / De ki: "Ben sadece uyarıcıyım. O tek ve kahredici Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur." (38/Sâd Suresi-65. ayet)
Subhâne'l-ebediyyi'l-ebed. Subhâne'l-vâhidi'l-ehad. Subhâne'l-ferdi's-samed. Subhâne râfi's-semâi bi-gayri amed. Subhâne men beseta'l-arda alâ mâin cemed. Subhâne men haleka'l-halka fe-ahsâhüm aded. Subhâne men kaseme'l-erzâka ve lem yense ehad. Subhânellezi lem yettehiz sâhibeten, vela veleden. Subhânellezi lem yelid ve lem yûled ve lem yeküllehû küfüven ehad. Subhâne men yerânî ve ya'rifü mekânî ve yerzukunî velâ yensânî... / Ebed ve ebedî olan Allah'ı tesbih ederim. Bir ve tek olan Allah'ı tesbih ederim. Tek ve her şey kendisine muhtaç olan Allah'ı tesbih ederim. Semayı direksiz yükselten Allah'ı tesbih ederim. Yeryüzünü donmuş su üzerine yayan Allah'ı tesbih ederim. Mahlûkatı yaratan ve onları çeşitlendiren Allah'ı tesbih ederim. Rızkı taksim eden, hiçbir canlıyı unutmayan Allah'ı tesbih ederim. Eş ve çocuk edinmeyen Allah'ı tesbih ederim. Doğurmamış, doğurulmamış ve hiçbir şey de kendisine denk olmayan Allah'ı tesbih ederim. Beni gören, yerimi bilen, beni rızıklandıran ve beni unutmayan Allah'ı tesbih ederim. İmam-ı Â'zam hazretleri'nin tesbih duâsı
Bizleri adaletin ile değil merhametinle yargıla ya Rahmân, ya Rahîm Amin… (en güzel isimler / derleme kitabımdan alıntıdır) unutmadan Ve şiir evet Şairin sı(r)rı dökülmüş aynasıdır…
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.