2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
1087
Okunma
olağan üstü günlerin acıyla şımartılmış çocuklarıydık;
hep bir filme konuydu hayatımız
içkin bir roman
senaryosu iyi oyunculuğu kötü
vuslatsız sevdalar düşerdi payımıza...
şehri uyandıran kurşunların dövdüğü gecelerde
ilmek ilmek işlenirdi hüznün mintanı
deşilirdi kör kuyu
deşilirdi hiç durmadan o onulmaz yaramız
vahiyle sınanmış bir şey olurdu bu yaralı ömrümüz...
gitmeye yeltenirdik
bulunmazdı ardımızdan bir tas su dökenimiz
savrulan gazellere dönerdik
her şey içimize ellerdi
ve biz hüznün hem yüreğini
hem aciliyetini öğrenirdik boyuna...
yağmurlara öykünmeyen ne vardı sevgili
damarı çatlamayan
çatısı akmayan ne vardı sahi sevdaya dair
atlasların imlemediği
nehirlerin yol haritası getirmediği
mintanımızdan çekiştirirdi gitmeye yeltensek
iliklerimize işleyen aşkın o çıplak gökyüzü...
yalnızlığımız yağlı boya bir tablo
keskin bir jilet kesiği
bir hançer yarası
bir kurşun darbesi
gibi kalırdı kalbimizde
ve tenimize yapışırdı halkımızın kılcal acısı
sokaklar azarlanırdı
avlular tartaklanır
kuşlar ürkek
çocuklar ölü
hep çıplak kalırdık sevgili
hep yalnız
hep öfkeye ayarlı
örfe duyarlı
ne vakit bir şarkı ıslıklasak başka diyarlardan
başka bir sarı
başka bir kırmızı
başka bir esmer
uyandırsın diye dünyayı miraç tan dönen sessiz çığlımız tartaklanır taşlanırdık sanki içimizde kanardı Taif
mahzun bir ankara
tutup bombalar yağdırırlardı üstümüze
kalakalırdık uçurumlarım dibinde
kaçak çay lekesi gibi silinmezdi hiçbir yağmurla içimizdeki Roboski
dizkapalarımızda taşırdık barışın ve sevdanın sağalmaz acısını
kim öptüyse de hiç iyileştiremezdi bizi...
5.0
100% (7)