6
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
787
Okunma

her şey yalan
yaşananlarıın üstüne ölü toprağı atıp gittiğin günden beri.
yokluğunun ertesinde
tüm vücudum doğum sancısı çekerken özlemine
pusuda bekleyen avcı gibiyim
duygularımı kamufle etmek için
en umursamaz halimi kuşanmışım
mütemadiyen gülümsüyorum
hayatın sır perdesini aralayıp.
gecenin şu vaktinde
elimde bana bıraktığın kalemim
ağıt yakarken g(s)özlerine
ay saklanıyor bulutların arkasına
bir sevenlerin görebildiği
yıldızlar düşüyor avuçlarıma
başım yasladığım ayrılık yastığından doğruluyor
hayretle büyüyor gözlerim
yanıp yanıp söndükçe
sevdanın gölgesi vuruyor yüzüme
ve kahrolasıca sen geliyorsun yine aklıma
yanıp sönen ateş böceği misali
tam öldün dediğimde
ışıyorsun gecenin ortasında..
eski olan ne varsa
taktığımız eski lafına inat
neden yenilenir bir zaman sonra
değersiz diye tavan arasına kalkan ne varsa
antika diye sergilenir
uğursuzca değerlenir bir anda.
insanlara sisli perdelerden bakan sokak lambaları gibiyim
etrafıma ışık saçarken
bir kendimi aydınlatamam
ayaklarım ayazı yiyen evcil kediler gibi
titrek
sahibini arar..
bu aralar
kendime doğru bir yol tutturdum
içim dışım kalbur gibi delik deşik
su içsem saçılacak kuraklığıma
bir ceylan suya inecek diye korkuyorum
öyle alışkınım ki öldürmeye.
son/bahar kesiği yüreğimi
inceden bir sızı kaplıyor bazen
ellerimde ellerinin izi var
kapatsam üzerine dinecek sızısı belki
ama silinir diye yazgım tutuyorum kendimi.
ahh yaşamak
ömrüme asılan askı
üstü ayrılık gömlekleriyle dolu
sararsa da eskimiyor
koptu kopacak bel kemiğinden.
Ayvazım DENİZ