0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
991
Okunma
Ney sesiydi içimde dergâh
bir yaprak hışırtısı kadar. Kırılgan.
okyanuslar kadar geniş
en yorgun kızın rüyasına yağan
sıra dağlarla yarışan direniş;
sağanak sağanak
güneş gibi yangınlı; velakin
tül gibi şeffaf ve narin.
Sessiz bir şiir konuşur duvarda
sahneden çekilir
uzayan, kısalan gölgeler.
O
içten içe dolan şafi nefes
boşlukta yaratılan duru ses
boğumlarla kurulu bir kafes
siyah başlı kamıştan kuğu ki
yüzdüğü fanus
boynundan damlayan okyanus.
İlk yaratılan Nur’du.
uzakta kısa, yakında uzun yankılar
ona dokununca duruldu
zamanla ayak uydurdu
herkes uyurdu bir zaman o konuşurdu
ay gibiydi ama aktan öte nurdu
Geceler günleri doğurur
her şafakta ufkun karnı burnunda
insan insana süt emzirir
gece insana rüya
insanca gelir üryan
gider üryan
tek soluk kalır o da o’dur
toprakla konuşur insanca
akika kurbanı kıyafetinde koparılır göbek bağından
havada boğulur, ruhuyla kurur
tek soluk duyulur sonsuzca
geri kalan ne varsa rüya…
5.0
100% (1)