17
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1232
Okunma
her mevsimi sensiz çiziyorum
kumrulara kulak veriyorum aldırmadan zamana
ganj’a düşen güneş yansımasına gözlerimi
öylesine yaşıyorum şafakta gelinsi rüzgar esintisini
sabahçı kahvesinde karşılaşıyorum ara sıra dostlarla
aynı masa aynı ben değişmeğenler çok
ama sandalyeler dışında seni soran yok
anmıyorum adını söz gelişi laf arasında
manşetten konu uydurup ucuyla dilimin
yer bakmıyorum kelimelerin dar avlularında
eskisi gibi süsleyip püs vermiyorum sesimin yankısına
düşmüyorsun sonbahar yaprağı misali aklımın bir kenarına
ve damla damla akmıyor aradıklarım içine avuçlarımın
özlemlerim sayfa aralarında değil artık
kac milat evvel rafa kaldırdığım kitaplarımın
ki tarihime kapılmadıkça konuşmuyorum kendimle
sormuyorum unutup unutmadığımı durduk yere
biliyorsun
ardından ağlayamadım
gideceğini gördüğüm günlerdeki gibi göğsünü ıslatıp
o vakit kırılgandım
yalnızlıktan ya da matem korkusundan olsa gerek
her yas aynı sanıyordum çocukluk olduğunu üstelik de bilerek
şimdi sorma nerden estiğini
masamda biriken pişmanlıklarımı giydiriyordum
ve radyoda efil adını duydum o sırada
- çok severdin bu ismi -
ordan kalmış olmalı ki aklımda
parmaklarım sensizlikle aşka geldi bir an
yoksa yazdırmıyor burnunda çiçeği hiç bir hatıran
aslında
elim değmişken geçmişten seçkilere altyazı geçiyordum
ve aslında
kuru bir karalamaya sıradan bir başlık arıyordum
bilirsin
önceleri ne anlamlara sarıp sarmalardım seni
ne imgeler serpiştirirdim hindistan cevizi misali
sahi uzakdoğu masallarının başkahramanı kimdi
darılma ama şimdi
hiçten bir yazı bu dökülen ceplerimden
anlamsız olsun diye geçmişi karıştırırken
sen çıktın anlamsız derinlerden...