2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1659
Okunma

Öznesi olunca ıslak gözlerimin, gece
sana dair bir makber sessizliğindedir
"Sen" denilen hece
ve her gece her gece
beni gam’ın en dipsiz kuytusuna gömerek.
Pusula gibi seni göstererek,
naif bir pişmanlığa çömelerek
gecenin en siyahıyla örtüyorum herşeyimi,
ama her şeyimi.
Sevgimi
acılarımı
sevinçlerimi
seslerimi
ve hatta sessizliğimi !.
Bu saatlerde
sükût’u içmiştir ya, artık
"mey" diye, gözlerim ve gönlüm
öldüm öldüm
sessiz gece "dem"imdir yine
"sen" der içim
susarım
susar
sus
sus/ar/ım !
Sessizliğin, sağırlaştırıcı seslerinden önce,
sesler’le
ne kadar da güzeldi oysa
ışıl ışıl parlayan yeşil gözbebeklerinde
haykırırcasına
sevgi seline
o mavi
okyanuslara gömülüp
" Seni seviyorum " diyebilmek.
Tıpkı;
bir ormanın, berrak ve usul usul akan
- ve her damlasında -
oksijen
ve hidrojen
fırtınaları koparan,
asi ve mağrur bir nehir gibi
karışabilmek yaşama,
akabilmek sevgilim
akabilmek
sevgiyle
gönülden gönüle,
tutsak gönlümden
senin
yasak gönlüne..
Ahhhh
ah !
Sen bilseydin,
bir bilseydin,
ah bir bilseydin
hiç engel olur muydun?
Bilseydin,
ama bir bilseydin
duyğular dışa vurulunca güzelleşir
anlam kazanır.
İçe gömülünce
acı olur.
Ağu olur.
Yalnız
ıssız ve erişilmez bir dağda,
zifiri bir kuytuda
güneşsiz
ve susuz kalmış
boynu bükük
bir
hercai menekşe gibi
solarım ben,
sol/ar yaşam
anlamsızlaşır.
Çoook da tatsız tuzsuz dur inan
böyle sensiz,
yani böyle na tamam, bir yaşam.
Çaresizim;
düşünemem bile
Çünkü;
et le tırnak gibiyiz biz
gel,
ayırabilirsen, tırnağını etinden
ben de razıyım sensizliğe,
sevgi/siz/liğe....
03:01:1992/25:04:2015
ÇİĞLİ/EGEKENT
5.0
100% (1)