1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
854
Okunma
Yine bir gün nârın harman olduğu soğuk bir kış havasındayım
Muhabbeti bol, müebbeti müzmin bir lakırtı sardı yine benliğimi
Vakit yetiremiyorum içinde sen geçen koyu kelimelerin en koyu sohbetine
Söz konusu sen olunca haşroluyor çisileyen yağmurun sesinde çay ile demlenme saatlerim
Senden açılmıştı yine her zamanki gibi derinden mevzular
Yokluğunla buğulanmış gönül bardağıma bir dem dil dökmeyle başlıyorum sohbetine
Kelamının her bir yudumunda kah gülüyor kah ağlıyor mâzi denen illet
Nasıl desem ki; dilinden düşen her dem bir zillet sanki
Zillet diyorum nam-ı diğer geçmiş zamanın unutulmaya yüz tutmuş anısına
Nasıl da yitirmişti bizi bu yıllanmış takvimlerin alnı kırışmış sayfalarında
Tayfasında, akrebin kıskacı altında hakir yelkovan
Saatler alabildiğine hayta,ve bir o kadar da içi içine sığmayan dakikalar
İşte o an başı bağlanmış bir kısmet gibiydi sararmış yaprakların dökülmeye yüz tutması
Savrulmak kaderinde varmış, hasbelkader diye geçiştirdiği poyrazın gazabında
Her bir dalından koparılış zulme çalıyordu yaprağın ağaca olan sadakatini
Kocaman bir tutkuyla tutunmak; naçizane de olsa bir tutam umutlanmak gayesi
Ya da umudun yeşermek olduğu bu ağacın kollarındaki şefkat duygusu
Yitirilen onca şeydi yaşamak nezdinde,
Yaşamaksa bu.
Misali bize benzeyen bu yapraklar gibiydi kavruluşumuz
Emsali görülmemiş bir savruluş çarkında döndükçe dönen.
Bedenden toprağa varıyorduk evrim dedikleri akıntının kıyısında;
Topraktan bedene vardığımız vakitti hayatın celbesine düçar kalışımız
Velhasılıkelam!
Yaşamak dediğimiz savrulmaksa eğer biz ona mâzi demişiz
Mâzi dediğimiz yaşanmışsa değer;
Biz onu mevzu bilmişiz.