1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
981
Okunma

Sen gittiğinde
Mevsimlerden sonbahardı, kış da yolda, peşinde.
Sen gittiğinde
Benim de hayatım sonbahar misali.
Sen gittiğinde
Beni dört duvara mahkûm ettin
Kapıyı da arkadan yüzüme kapatıp da gittin öyle.
Sen gittiğinde
Gülmeyi bıraktım ben.
Sen gittiğinde
Omuzlarıma bir huzursuzluk çöküverdi.
Sen gittiğinde
Bak bu gidişin en büyük faciası bundan sonra...
Kendimi kaybettim ben.
Ben Kimim?
Canlı mı?
Cansız mı?
Düşününemiyordum bile.
Sen gittiğinde
Aldığım nefesime güvenim bile kalmadı.
Kalp atışlarım o kadar hızlı ki...
Bi hastalığa yakaladım kesinlikle.
Tıbba bakarsan ismini bulamaya bilirsin.
Belki Hipokrat’a göre öyle bir hastalık bile yok.
Ama, benim kitabimda bir ismi var...
Sensizlik!
Kanser, taun gibi korkunç!
Ama, öldürmez, tek farkı bu.
Yaşatır!
Izdırap vererek.
Sen gittiğinde
Gözlerim hep nöbette,
İnadına inad
Geceye inad
Sabaha kadar.
Sen gittiğinde
Resmini penceremin camlarına çizdim gözlerimle.
Gittiğin yollara bakarak.
Uyumadim!
Kaç geceyi sabahlara teslim ettim sensiz.
Sen gittiğinde
Mahallede bir otomobil parkında bekçilik yapan bir dayı vardı.
Sabaha kadar uyumaz arabaların etrafında gezerdi.
Bir kaç defa patron gizlice dayıyı kontrol etti uyuya kalıyor mu diye.
Ama, hiç yakaladığı olmadı.
O, otomobillerin bense hatıraların bekciliyini yapıyordum.
Yorgun, uykusuz gözlerimle.
Sen gittiğinde
Kaç sabah oldu işe giden insanların daha hava aydinlasmamis sokaklara dökülüsunu seyrettim.
Sen gittiğinde
Güneşin doğuşunun ilk defa farkına vardım.
Ve hergün, hergün sabahleyin o manzarayı seyretmeye başladım ondan sonra.
Ne kadar güzel!
Ama, bir şeyde eksiklik vardı hep.
O güneşin doğuşuyla sana Günaydın diyemiyordum her seferinde.
Sen yoktun çünkü, sen gittiğinde. . .
Kamil-Vusal / 29.12.14 /
5.0
100% (1)