48
Yorum
64
Beğeni
0,0
Puan
2819
Okunma


oturup kalmadım taşın altında
vargücüyle göğsümü sıkıştıran
titrek mumu söndürmeye çalışan
insansız esintilerdi
kaldırıp attım taşı
bir ucundan tutuşturup
yaktım sönen yıldızımı
geçmişi asıyorum
yorgun gölgemin tenha evrenine
uzakta cümle renklerini iliyor çocukluğum
yetişkin bağrımın açık yakasına
yine kurbağa yavrularını kovalıyor
balıkları yakalayıp, salıyor suya
duymazdan geliyor
ağzı küfrü bol rakımlı adamları
orada bir çocuk geleceği ç’alınırken şarkı söylüyor
savaş rüzgârlarına çiçek kokuları yolluyor
kardeşçe anlaşıyor ülkeler oyunlarda
tahtadan oluyor kılıçlar
kimse ölmüyor pisi pisine
bütün çocuklar gülüyor
oyunları bölünmüyor
silâh sesleriyle
bir genç kız yarım aşkla
bursa ketenine alın yazısını işliyor
türkişi renklerle örüyor ellerini
antikayla çevreliyor gözyaşını
oya gibi örüyor sevdasını
kaşlarının üstüne düşüyor
sevgi rüyalı çiçekler
başının üstünde dalgalanıyor dünya bayrağı
o boğulmamış adımların astığı düş
deniz gezmiş yakalanmamış daha
dua ediyor hiç yakalanmasın
gelirse eğer buralara
bir yer bulur tepesinde
uçuruverir
özgür kuşlarla
hep mezarları gösterdiler bana
yaşanacak yer diye
09. 12. 2014 / Nazik Gülünay
Şiirimi güne seçen seçici kurula çok teşekkürler..