8
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
2565
Okunma

toprak olurum ayağının altındaki cennete
feda olsun geri kalan ömrüm
bir damla gözyaşına...
-şikayet etmezdi
usulca anlatırdı gülüşüne kurduğu gözleri-
karlı sokağın kızıydı
sakalları buz toplamış ayakları rutubet içindeki şehrin
soğuk sevgilerle terbiye edilen stajyer periydi belki
güneş oyalı pelerinleri
tüyleri hava boşluğuna takılmış kuşlara düşlemek için
masaldı annem
sayfaları sararmış kitaplar gibi
okundukça büyüyen
bir ressamın, kusursuz tuvaliydi yüzü
iman tahtasını, Allah’a ve çocuklara adayan
ellerini mutsuzluğa/
yalnız içine biriktiren hüzünlerini
dibi yosun tutmuş elmas sırlı bir dert küpüydü kalbi
kahvaltıydı kuşluk vakti -taze sağılmış süt gibi-
ekmeğin balı, sofranın bereketi
"benden sonra üç defa
-anne-anne-anne"- diyen emaneti efendimin
seccadenin çiçeğiydi beş ezan vakti
ben ağrıydım ona, ben sancıydım bunu herkes kendinden bilebilir
-bilmem bir ana daha kaç kedere bölünebilir-
amentü ile sevdi, ana alfabesiyle okşadı beni
ben şimdi ona hangi şiiri yazsam
her kelime yabancı (k)uyruklu bir yıldız
ne vakit ceviz oymalı sandığın kapağını aralasam
eprimiş mermer şahinde, pembe pazende
buğusu tüten lavanta gibi
kokusu -zıbınlarda-
bu alnımdaki küçük kuyu
.....aynı bahtın, tazelenen kaderidir
gözlerim -su çiçeği havuzundan gözyaşı taşıran-
mirasyedi bir uçurumdur
gök ağzıdır annemin
...dört yanı komar ağaçları
ve saçları zuluf kokan bir efsanedir annem
Sümela’nın dizlerinde -bayram nedir bilmemiş çocukluğunu sallayan-
dilinde o yetim ninni
"nana
bana gel anne
eski lazca söyleminle
bana ninni söyle
artık ağlama anne"
-ağlama-
soulmate