9
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
1837
Okunma
çok kadim zamanlarda benim bir tahta atım vardı
benim tahta atım varken dört nala koşardı
tarihin yaralarını sarmak için
ve ezberletmek için adiyat suresini
maden işçilerinin öle öle bulandığı havzalara
susa susa baktığım kadınların yüzleri
nasıl da yaralıydı
beyaz leçekleri eprimiş
yürekleri nasıl da paramparça..
bu kadar çok ölenin bu kadar çok ağlayanı olur mu
olur elbette
kendi çocuğunun cesedine baktığı gibi
yaralı her türküye kabuk bağlayan anneler
dünyanın en derin mezarına inip
tanrısı gelip ayaklarının altına cenneti serinceye dek
uçsuz bucaksız gözyaşları dökmeli
yoksa neye yarar benim tahta atım
varsın olmasın ne çıkar..
efsanelerden çok önce benim tahta atım varken bir asam vardı
benim bir asam varken şavkıyıp çöllerde hançer gibi
kesip dalgalarını kızıldenizin
yani varken benim bir asam
hiç mavi serinliklere çıkmamış acıların
sancıyan yüreklerin
ağlayan annelerin
kuşatılan surların
ifşa edilen sırların kimsesi var mıydı sahi
bu kadar çok yalnız olanın bu kadar çok kimsesi olur muydu
olmaz tabi ki
olmasın benim de bir asam
tahta bir atım olmasın
anneler bu kadar çok ağlarken neye yarar ki..
5.0
100% (18)