18
Yorum
30
Beğeni
0,0
Puan
2409
Okunma

Boştu eve girdiğimde
Ve loştu şafak rengi bir ışık huzmesi
Sadece Fincanlardı kalan
Diplerindeki kahve kokusu
O kokulara karışan
İçimdeki ölüm uykusu
Bahçedeki çalılıklar batıyordu gözlerime
Pencereden eğildiğimde
O günü buraya çivilemişim anladım
Anladım yoktular içinde bittiklerim
Boştu eve girdiğimde
120metre kare derinlikte
Kaybettiklerim
O mevsim
İncecikten tül gibi yağdı kar
Örttü aşkımızı
Bir ateş yaktı
Ne hazin baktı güneşin çocukları
Tül gibi yağdı incecikten kar
Şimdi yüreklerimizde
O mevsimin kırıntıları var
Ben miydim takvimden düşerek bittiklerim
Yavaş ve yerçekimli bir şubattı
Bir ölünün açılan ellerinden düştü
Kaybettiklerim
O mevsim
Sadece serçelerle konuştuk
Kar altında saçak aralarından savrulan serçeler
Gözyaşlarını şiirime verdiler
İşte o gün bugün şiirlerimde
Hep serçe ıslıkları
Ne çok kaldı yittiklerim
Çılgıncasına delişmenli bir gülüştü
Kaybettiklerim
Ben miydim nokta nokta
Ve kara delikten bir oyukta
Bir gece tül gibi yağan karda
Yüreğim güneşten bir nar da
Asılı
Gökkuşağının kırılmış prizmalarındaki merdiven
Yarı alazlı bir kovada bıraktığım simsiyah bir eldiven
Taşımaz şimdi beni
Aşamaz şimdi beni
Bu şiir deki renklerim
Bir şiir, bir roman, bir susku oldu
Güneşi ve Ay’ı hunharca bölüştü
Kaybettiklerim
İncecik kardan bir tül
Everest’te bir gül
Kardeleni bekleyen
Ağlayan bir bülbül
Etna da magma derinliği
Kutuplarda donduran buz serinliği
Ve ......nin kana bulanmış gelinliği
Şafak renginde bir pencerede
Tek kişilik bir fincanda
Kaybettiğimiz güneş
Nietzsche çıldırdığı an
Yazıldı adım
Ve ben şimdi
Çığlık tablosundan düşen bir kadın
Ayşegül aşkım karagöz
rüzgar çanları
kedileri ve kuşları çok seven şair