9
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
914
Okunma

vazoda gül sarılmış dikenine
yitik sözcükleri içine öksürüyor
salonda pencerenin tülleri arkasında güneş
bütün sıcak ellerini uzatmış dünyaya
okşuyor masaya dökülen gül yapraklarını
gülün en ince damarlarını
gülün benzi dışında pembe beyaz kırmızı
yayıyor köklerindeki dağ havasını
yaban dağ dokusu uzakta şimdi
ırgatlar inip kalkıyor göğsünde
umutla bakıyorlar bekledikleri yamaçtan
görüyorlar; köylerin çirk yokuşlu evleri
ince dereler iniyor aşağılara
güneşlenerek kıvrım yollarda
menekşeler süslüyor kuytu köşelerini
mor pembe mavi sarı çiçekler
çocuklar suya daldırıyor küçük ayaklarını
tasayı bırak diyor annelere kuş gülüşler
yeni çıkmaya başlayan kanatlarını gösteriyorlar
yükselecek diyorlar bu kol bu kanat
yüce dağdan yükseğe
vazonun içindeki suyu birileri
ister lâğıma boşaltır, ister döker göle
gül eğlence olur ellerde yıprana yıprana
çırpar döker üstünden umarsız günleri gül
yine de ekleyemez yeşil bir yaprak daha
solup giden demetine
çok tez ölür vazoda güller
yetişse de her mevsim
suyu değişmeli diyor bir kadın
vazoyu götürüyor
sahi kapı ardında neler oluyor?
22. 08. 2014 / Glenay