2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1018
Okunma
okul çıkışlarında ceviz kapılardan geçtim, cevizleri taşladım
yüz çeşit renk gördüm, yüzü yeşildi, biri eskilerden cengari
yüz çınar saydım, yüzünde parmak izim, en tazesi bendim
çam basamaklara tırmandım, saydım üzüm tanelerini
kavak odama çıkarken, asmalar kol uzatmış dallere
yüzümü yıkadım, önlüğümü çıkardım,
girdim budak kapılardan içeri
bir bir yedim koruk hayallerimi,
beni gezdirdi tarih öğretmenim
kutu gibi ahşap pencerem, bahçeler küçüldükçe benim oldu
koyaklarda saklanan, titrek elleriyle oynaş sincabi, gene firari
Tanrı, güldürsün diye göndermiş olmalı, ceviz oynayan çocuklara
saydıkça, çoğaldı içimde arkadaşlarım,
benim şemsiyeli kozalaklarım
başladılar okşamaya taze tenimi
sildiler serin elleriyle, su verdiler,
aldılar rüyalarımın hararetini
bilmediğim bir lisanla konuşuyorlar, ahşabi olmalı
cevap veremedim ama, sevdim dillerini
aklıma tabiat öğretmenim geldi, güneyliydi şalvarı,
saçları dalgalı, kuzeyli olmalı
sağ eliyle koparırdı güneşi, taşırdı, taşır dı;
Anadolu’ yu aşıp sol eline varırdı
sustum, dinledim, sustum; utandım, beni duyan olmadı
mesela toprak, mesela; gelip aramızı bulmalı
Nevzat Kırkpınar