19
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
3750
Okunma

Okunur alnın yokuşundan
Perçemi düşmüş çelişki.
Zincirlesen köpeği
alır başını güneş
gölgelemez geceyi.
Bırak onursuz
sessizliğin elini
Ejder tohumu karıştır
kaymasın bastığın toprak.
Tırmalasa da ruhunu
heveskar kısır ebesi.
Savrulur onmaz bir sancıyla
küçük adamların
büyük gölgesi.
Çürür tasmanın ucunda
öfkenin kurucu meclisi.
Dökülür boyası dünyanın
ilk dönemeçler
hep kanlı satır...
Dalgalanır kırışıklıklar
saklanır alaycı gülüşler
Oysa;
bekleme salonu yok umudun.
Geçer ezberden yatılı filim
sızar buz tutan sular
gerçeklerin duvarından.
Titrer çöl ayazında
bencil hesaplar
Çoğalır paya düşen
ayak sesleri
yaşanır ödenmiş ölümler.
Yoksul çıkınında duvar saati
mırıldanır durur
yosun rengi...
Dokunur ;
Yırtıcı bir acı dudaklara
Süzülür ;En güçsüz sözcük
kirpik tuşlarından
Defnedilir dualarla
ensesinden vurulur
zor günlere çalınan ıslık.
Dağıtılır sadaka gibi erdem
beyni taş devrinde kalmış sersem
Kime aittir bu beden?
ruhlarda küstüm otu olmak niye?
Kalbindeki sırat
tahta beşiğinde zamanın
Gel çevir sayfamı
bu kaçıncı sabah.
Mezar karanlığına
pencere açtığım
Yarım beden, bütün yürek
işte orada ben varım...
Ferda Özsoy
5.0
100% (25)