2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1815
Okunma
Sen gittin mi hiç?
Ağladı mı şehir ardından?
Biran dönüp arkana,
Şehre bir selpak mendil uzattın mı?
“Sil göz yaşlarını sevdalısı olduğum memleketimin aziz şehri”
dedin mi öylece bırakırken bu koca şehri tek başına
her adım atışında, ayağın her basışında kaldırımlara
gök gibi gürledi mi şehir?
Şimşek gibi çaktı mı?
Veda etmek için uğradın mı
Darda olsa, soğuk da olsa,
duvarlarına bakınca bırak hayal kurmayı, içini karartan
ama ne de olsa seni sahiplenen,
güzelim memleketinin, aziz şehrinin,
biraz mağrur ve biraz da senin gibi mağdur hücrelerine
veda ede bildin mi, genzin yanmadan ve aziz şehir gibi ağlamadan
sen gittin mi hiç?
Apar topar alınıp bulunduğun yerden,
Kendi çapında yaşadığın huzurun tam göbeğinden
Nereye gittiğini, seni neyin beklediğini bilmeden
Asit yağmurları gibi
Yağdı mı kavurarak karanlık içine
Heybendeki olanca tutmayan hesabınla
Mahşer gününe gider gibi gittin mi hiç?
Gurbet türküsü homurtusunda lokomotifin,
Gülümseye bildin mi yüzüne
İşkenceyle işlenmiş motifin
Senin düşlerin çalındı mı?
Gittin mi hiç hırsız ya da hırsızların peşinden
Hiç gittiğin oldu da, düştün mü pusuya
Ya da kör bir kuyuya
Ardından buldun mu kendini uyanışlarda
Sil baştan, başlangıçlarda
Sen gittin mi hiç?
Gelmesini bildin mi, gidebilmek için
Sevmesini bildin mi, sevilebilmek için
Yaşatmak için yaşadığın oldu mu
Hiç kurabildin mi saatini ayrılığa
Gitmeyi de sevdaya dahil edebildin mi
Son kez bakabildin mi ela gözlerine vurgun düştüğün
Sevgilinin ay parçası yüzüne, dokunabildin mi saçlarına
Duyabildin mi ürpertilerini son dokunuşun,
Hissedebildin mi kahrolası hüznünü son gidişin
Son tren kalkmadan yetişebildin mi
Tüm kararlılığınla bunu yapabildin mi
Yaşamayı olduğu gibi ölmeyi de seçebildin mi
Böyle bir başlangıca hazır hissettin mi kendini
Kardelen gibi inadın oldu mu, kar beyaz
Çölde çiçek açabildin mi, dalların bembeyaz
“kahretsin” deyip, onun için yaptın mı hiç gitmek eylemini,
hayatın enlemi ve boylamı var mıydı sence
nerenden geçip gidiyor du, ya da geçip gidebiliyor muydu
hayatta gider miydi bir yerlere
alenen, “ben gidiyorum” diyen zamanla bir akrabalığı var mıydı acep
sen gittin mi hiç?
Su gibi, memleketin gibi aziz olup
Su mu yağmurları yaşatan,
Yağmur mu suları yaşatan,
Şehir mi?
Ağlamak mı?
Ya da şehrin ağlaması mı, asıl yaşatan,
Tüm bunlar yaşanan mı yoksa
Giderken şehrin ağlaması şart mı
Senin ağlatman şart mı, bu aziz şehri
“Ben hep ağladım memleketim için,
onun bir parçası da bir kez olsun bana ağlasın” mı diyorsun,
memleketinin de seni sevmesi için ağlaması mı gerekiyor yoksa
aşıkla maşukun nazlanışı mı bu
aşkın sulanması mı lazım, kurumaması için
sevdanın yeşilliğe mi ihtiyacı var
tüm bunları bağrında taşıyan toprak ana
o ne hissediyor dersin
en yaralısı, kederlisi o mudur sence
ya da çok mu şanslı, bilge mi, başlangıcın ve bitişin
tek adresi mi,
gökten yağmur gibi inen şer, ondan kopup tekrar ona mı dönüyor
toprak ananın belalı bir kişiliği de mi var
onu da mı barındırıyor bağrında.
Adama göre muamele mi yapıyor yoksa
Ne de olsa adamın mayasını da biliyor.
Kağıttaki tüm adresler, çıkmaz sokaklar da dahil, ona mı çıkıyor?
Sen gittin mi hiç?
Körebe oldun mu hiç, oyun değil gerçekte
Bakmak ve görmek fiilleri sana hiçbir fail sunup,
Son derece manasız geldi mi?
Renk nedir, güneş nasıl bir şeydir, mehtap yelkenli mi yelkensiz mi
Gemi dedikleri, şey, deniz, daha da bir şey geldi mi
“tuhaf” dediğin oldu mu yakamoza, ne olduğunu duyduğun zaman
Dört duyunla aşık oldun mu,
onu bir kez görebilmek için, varını yoğunu feda edebildiğin oldu mu
tüm bunlara rağmen, gidebildiğin oldu mu peki
yada mesela, tekerlekli sandalye ile gitmeyi denedin mi hiç
gidenin ardından koşup, “gitme” diyemediğin, sessiz çığlıkların oldu mu
sanki beyninin patlayıp kafatasını ur ufak etmişcesine acı duyduğun,
kalbinin göğüs kafesine sığmayıp, hürriyet aramaya çıktığı
en acısı da öylece kalıp, yaşamının hala devam ettiği, oldu mu
ya, memleketinin ezgilerini, sevgilinin söylediklerini
suratına deyip geçen rüzgarın ve nisan yağmurlarının sesini
ünlü ya da ünsüz bir tek harf dahi duyamadan,
gittiğin oldu mu?
Bütün bunlara rağmen, gidebildiğin oldu mu
Var sayalım gittin,
“ben gittim” mi diyorsun,
sen yanılıyorsun…
sen hiç gittin mi?
Gitmeyi kavraya bildin mi,
“gitmek” sözcüğünü kaç dilde söyleyebiliyorsun
hangi lehçede söylenince kulağa daha hoş gelir
veya hangi ses tonunda söylenirse ürpertir insanı
bu sözcük ilk defa hangi yörelerde kullanılmıştır
ilk kez hangi millet gitmiştir,
ilk giden ve ardından ağlayan kimdir, veya ağlayan olmuş mudur
en çok yankı bulan gidiş, saatte kaç kilometre yol almıştır
nasıl gitmek gerekir, görenler hayran kalsın,
“gitti mi böyle gider”, “ona da bu yakışırdı” densin
gitmek için gelmek mi gerekir, gelmek gitmenin teminatı mıdır
gitmek bir seçim sandığımıdır, seçmek mi gerekir yani
gözün arkada kalmadan gidilebilir mi,
bir şekilde gideceksin.
Korkarak gitmek ayıp mı, korkup da gitmek mi asıl ayıp olan.
Gidip de korkmak mı, gidip de dönmemek mi tuhaf olan
Görmeden gitmek mi, görüp de gitmek mi tercih edilen
Gitmenin tavsiye edileni vıp den geçmek mi
Gitmenin yolu sırattan geçiyor mu
Köprü boğaz manzaralı mı, cam kenarında gitmek mi keyifli
Sılaya döneceğini bilerek gitmek güzel midir
ya son gidiş, gurbetten sılaya mı, sıladan gurbete mi
sen mecbur kaldığında nereye gittin
gurbet ya da sıla, var mıdır böyle bir şey
düzmece mi yoksa
aslolan gitmek mi
nereye
herhangi bir yere
ne şekilde
herhangi bir şekilde
gitmemek, maalesef
gitmek, mecburi istikamet
ağlamak
ne çare,
gitti…
Muhittin Dağhan