1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1773
Okunma

Gözleri kızıl
Mavi yeleli bir kısrak gibi gökyüzü
Bulutların köpürdüğü bu şafak vaktinde
Yüregim kan ter içinde
Dün kü gecenin koynunda taştan bir kadın oturuyordu
Gözleri gözlerimi inkár geliyordu
Martı kanatları gibi elleriyle
Gönlünün göğünden bana hasret içiriyordu
Alev almış dudakları kulağımda
"Aşk savaşan kalplerin tarihini yazar." diye fısıldıyordu
Ürperdim
Üşüdüm
Uyandım
Pencereden uzaklara baktım ve mırıldandım
"İki kardan adamız, birimiz dışarda birimiz içerde.
Seni ilkbahar sıcağı eritecek ve gideceksin.
Oysa ben yanıp yanıp donacağım ve aşkla hasret arasında kalakalacağım.
Karlı bir havada zambaklar kan ağlıyor
Bir yalnızlık senfonisi içimde
Bu ne büyük bir çaresizlik, bu ne çok sesli kimsesizliktir böyle
İçimdeki bu boşluk yokluktan bile öte
Sonbahar geldiğinde ağaçlardan yaprakların dökülmesine alıştım ama
hayattan insanların kopmasına alışamadım.
Umut öyle bir şey ki;
Belki bir kuş yuva kurar diye insana avuç açtırır.
Kalbin hangi mevsimse onu bulursun yazdığım şiirde.
Sonbaharda gelip kiraz lekesi arama dilimde.
Hasret öyle bir şey ki;
Islatır seni uzaklarda yağan yağmurlar"
Her yalnız insana
Yüreğin efkárlısı kahvenin köpüklüsü makbuldür
Sobayı yakıp kahve kaynattım
Savaşan kalplerin tarihçesini okumaya başladım
Gözleri mavi
Kızıl yeleli kısraklar gibiydi aşk uğrunda ölenler
Bulutların köpürdüğü bu şafak vaktinde,
Karanlıkta kılıç sallıyordu hasretle kuşatılmış bütün kalpler