18
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
2013
Okunma

Ey benim Kayıp Gül’ üm;
Her bir bayramın arefesinde nice güllerle örtülü bağıstanımda
Kokunun o enfes ikliminden yoksun yaşadım hep
Uzaktan seyre dalanlar, deli diyorlardı
Kayıp Gül’ ün kokusuna meftun bir aşık diye
Lakap takarak, sokak sokak geziyorlardı.
Sana tutkun olan gönül bahçemi, hased edip çekiştiriyorlar
Orada , üzerinde şakıyan o tatlı bülbül sesini
Açıktan açığa işitseler bile
Bayramın neşesini kendilerine saklayıp
Bir çığırtkanlık yaparak
Bülbül bize ait, sen de kimsin
Sana da ne oluyor var git işine derken
Sana olan aşkımı benden çalmaya
Cüret ederken;
Kendimi siper ediyordum
Kurbanlık bir koç gibi.
Ve kurban oluyordum uğruna.
Sana olan her bir bakışım ve temaşam
Benim için elmaslar hükmündeydi ama
‘Süresiz Bir Süre’ sözünü işitmiştim senden
Aklım takılı kalıyordu yıldızların tepesinde.
Çıkıp o ışıltılarıyla kalpleri eriten yıldızlara
Ben de bir süre ölüyorum Kayıp Gül’üm diyecektim
Ama diyemedim.
Durma noktasına geldi,
Titredi, vicdanım ve kalbim.
Ey benim Kayıp Gülüm!
Sen böyle basit sözlerle anlatılmazsın bilirim
Sertlik yakışmazdı sana ama;
Ne yapayım olsun,
Öyle düştü bu bayram da talihime, şansıma.
Şu cihan, böyle bir Kayıp Gül destanı görmüşmüydü acaba
Öyle şimşekler ve gök gürültüsü olmuşmuydu paslı sinelerde
Aşka muhtaç bütün gönüllerde.
Sükutun sessiz çığlıklarını getiriyor şimdi Ney’ e üfleyen
Bir garip Neyzen….
Rad meleği, o en aziz bulutları sürüyor ve de üflüyor
Göz kırpıyor bulutların arasından renksiz gözleriyle
Kayıp Gül’ ün o en temiz aşk denizinin üzerine.
Derdest oldu şimdi bizi çekemeyenler
Kurban etmeye teşebbüs eden
Nemrud ruhlu şahsiyetler.
Gözlerdeki perde yeniden aralandı Kayıp Gül’üm!
Hayretler içinde geçmişin aşkları
Öyle bir terennüm etti ki önümüzde
Kader bir kez daha lehimize tecelli ederek
Edilen tüm samimi dularımızın hürmetine belki de
Sanki tüm akılları başından aldı.
Öyle bir hal, öyle bir endam, öyle bir
Kayıp Gül aşkı
Bugüne kadar ne yaşanmıştı
Ne de yaşanacaktı.
Gül, Şen/Gül olmuştu artık,
Şahidimizdi inceden inceye hem de.
Sanki Padişahın fermanını eline alıp okuyordu
Alemde ne kadar yaratılan cisim varsa hepsine
Arz ediliyordu Allaha bu aşkımız,
En masum hallerimizle, en edepkar vaziyetimizle
Huzura çıkacaktık belki bu alemde
Belki de baki olunan cennette.
Kimbilir
Ötelerin aşıkları
Şöyle sesleneceklerdi;
Bu hali bilir misin sen? Sen neredesin ben kimim?
Nerdesin!
Ve Ne zaman geleceksin….
Tek kişiye bir çağrı olarak görünsede bu
Bir bir ruh olup bir düşünce haline vasıl olunmuştu.
Ey benim Kayıp Gül’üm;
Bu gönül şehrim, bu gönül bahçem şimdi suskun ve yalnız
Kimsenin bilmediği ELMALIK TEPESİ namıyla şirin bir gönül mahremi caddesinde
Belki nikah sözünün verildiği değişik mabedlerde
Tenlerin zaman zaman değdiği
O ılık nefeslerin bile şifa niyetiyle içildiği
Mesafelerin uzunluğuna rağmen her bir hatıranla şimdi;
O büyük şehrin kalabalık caddelerinden bana el sallarken gıyaben
yokluğunla pençeleşmekte.
Bütün maharetlerimle sana seslenirken buradan
İklimler değişikliğe uğradı gezdiğin o sokaklardan
Bir demet gül demeti yaptı sana
Yeniden açmaya namzet;
Hazan yapraklarından.
Şimdi sana desem ki;Bir süre hala devammı etsin
Yoksa İlk günkü gibi Kördüğüm aşkı mı istersin….
13 Ekim 2013-Saat:10.55*Bursa
5.0
100% (22)