1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1843
Okunma

mektubunun gelmediği ekim tavında bir akşamdı
gözlerim alarga yangın yalazı kuru korular kadardı
peşimde geçtiğim sokakların o bomboş hırçın yankısı
ve nereye gitsem hep senden yana çalan şarkılar
makamı kırık ayaz soluğu sarhoş salaş mekanlar
yani hiçbir yer ellerin kadar saklamıyor beni artık esma
varsın düşlerim tetiğe düşsün
kan tütsün bu ıslak kaldırımlar
gölgeni bendime devirip soluyorken gülüşün içimde
hasret dediğin azrail değneği ile tutunmakmış meğer dizelere
ben kendime yettim hicranlar büyüttüm de
peki her öksüz acı esma niye kanar hala sesimde...
şimdi...
kalkıp kendimi bulvar diye duvarlara mı vursam
saçlarını çingene çiçekçilere mi sorsam
tutup sen diye istanbul’a mı dalaşsam
ne yapsam da aklımı bir fikrinle kaçırıp
gece boyu kıyıları binlerce kez adınla adımlasam...
binlerce kez diyorum esma
yalanım varsa şuracıkta arabesk bir şiir olayım...
derken
dolandığım bütün kentlere uzak
bir kıyı kasabası kadar anılarıma tenha kaldım
ısıtmıyor hiçbir merhaba ellerimi esma
hücremden de beter
artık darmadağın bakışlarıma da yabancıyım...
oysa ayak tırnaklarına vuran o nehir suları
her gün penceremin önünden hala akıp gidiyor
ay ışığında tırmanıp düştüğüm dut ağaçları
kaç mevsimdir seni dilini söyleyen sazıma soruyor...
sesinin gelmediği ekim tavında bir akşamdı
esma öldü dediler
avluda bir adam
gelmişine geçmişine sövüp saydı...
Mert Metin
5.0
100% (6)