18
Yorum
31
Beğeni
0,0
Puan
4187
Okunma


sana;
son baharımın neftî ıslaklığında
yeni filizlenmiş isyanımı ektiğim toprağın
göğsünde yeşeren gizil bir çığlık
ve hüzzâm nâleleriyle sesleniyorum
süveydâ bekleyişler biriktiriyorum
yokluğunu işlediğim gül desenli heybemde
bulutların gözyaşıyla çoğalıyorum
kısır duygularının çoraklığına inat
ama sen bilme...
söyle sevgili;
kaç asrı isimsiz bıraktık
Yusuf kokulu zindanlar yıkıldığından beri
kaç nehir kuruttuk acımasızca
kerbelâ susuzluğumuza derman diye
yıkarken sınırlarımızı hüviyeti meçhul atlılar
aymazlığın ötesinde bir suskunlukla
kaç kıyameti sûrsuz yaşadık
gerçeğin ruhuyla mâruf düşlerimizde
belki;
bir kez olsun bakabilseydik
birbirimizden habersiz kapanan gözlerimize
tevbesi kabul olmuş bir Âdem huzuru
bir Eyüp sabrı düşerdi yüzümüze
yarasında yaradana şükrü bilenen
senin damarlarında İbrahim tevekkülü
benim parmaklarımda bir Hacer direnişi
kazdığı umutlara zem zem diye inleyen
heyhat;
belkıs azametiyle bakarken yarınlara
bedevî bir yalnızlık düştü
zühresiz gecelerden mukallit yanımıza
buzul nisyanlar çöktü
ateşten bir çavlan misali kanımıza
paslı zincirlerle bağlıyız artık
efsunî maskelerle viranlığını gizlediğimiz
kahrı şen tavrı gülşen mekanımıza
şimdi;
yılgın ve yorgun kelimelere rağmen
karanlık bir imsağın ümitvâr sinesinde
reddedip sensizliğin yoksulluğunu
sonsuz iftarlara niyet ediyorum
hadi kuşanıp sen de tüm varlığını
en mütebessim ve hây nefesinle
bir şarkı fısılda yaşamın yüreğine
....